Ekonomide makro dengeleri kim bozuyor ?
Geçen hafta 2013 yılı Gayri Safi Yurt İçi Hasılası’nda (GSYH) büyüme oranı, bu hafta da Mart ayı enflasyon oranı açıklandı. GSYH yüzde 4 büyüdü. Fert başına GSYH ise yüzde 3.1 oranında arttı. Enflasyon ise Mart’tan Mart’a son bir yılda TÜFE (tüketici fiyatları) olarak yüzde 8.39 ve ÜFE (üretici fiyatları) olarak yüzde 12.31 oldu.
Aslında dünyada, global ekonomi son yıllarda daha düşük büyüme yaşıyor. Söz gelimi Avrupa Birliği 2013 yılı büyüme oranı yüzde 0.5 oldu. Gelişmekte olan ülkeler içinde en yüksek büyümeyi Çin ve Endonezya tutturdu. Türkiye orta sıralarda yer aldı.
Refahı etkileyen, Fert Başına GSYH’daki reel artıştır. Yüzde 3.1 reel artış, gelişen teknolojik şartlara uygun ve yaşam kalitesini artırmak için yeterli bir oran değildir. Kaldı ki GSYH’daki global büyüme olan yüzde 4 büyümeden de çalışanlara pay verilmedi. Zira ücret ve maaşlar yalnızca enflasyon kadar artırıldı. Büyümeden çalışana refah payı verilmedi. Bu şartlarda gelirin adil dağılımı da gerçekleşmemiş oldu.
Aslında, hiçbir toplumda mutlak gelir dağılımı sağlanamaz. Önemli olan artan gelirin toplum vicdanını rahatsız etmeyecek şekilde dağılmasıdır.
Her yıl hükümet işçi ve memur ile pazarlık yaparken, yalnızca enflasyon kadar artış yapıyor. Büyümeden pay vermiyor. Bazı yıllar ulufe dağıtır gibi götürü bir artış yapıyor. Oysa ki GSYH’da artışı tüm üretim faktörleri gerçekleştiriyor. Yani çalışanın her sene aynen enflasyon farkı gibi, büyüme oranı kadar da fark alması gerekir.
Siyasi iktidar sık sık fert başına geliri üç kat artırdıklarını ve 10 bin doları geçtiğini söylüyor. Gerçekte ise dolarla fert başına gelir, büyümeyi göstermez. Çünkü kur sistemi kurun aşırı dalgalanmasına yol açıyor, sıcak para ve MB kur üstünde baskı yapıyor ve dolar cinsinden fert başına gelirde bu hareketler etkili oluyor.
Söz gelimi, 2008 yılında fert başına gelir 10.438 dolar idi. Aradan beş sene geçti TÜİK 2013 fert başına gelirini 10.782 dolar olarak açıkladı. Demek ki dolar olarak beş yılda fert başına gelir yalnızca yüzde 3.2 oranında artmıştır. Yıla bölerseniz ortalama yılda yüzde 0.64’lük artış olmuş. Yani artmamış. Bu tablo karşısında bundan sonra ne Başbakan ne de Bakanlar, “Dolar cinsinden milli gelir şu kadar arttı” diyemeyecekler.
Bu defa da Başbakan ve Ekonomi Bakanı, “faiz düşsün” diyor. Yüzde 9.3 olan, çekirdek enflasyon enflasyonun yapısal sorunlardan geldiğini ve direneceğini gösteriyor. ÜFE’nin TÜFE’den daha yüksek olması da üretimde artan maliyetlerin perakendeye yansıyacağını ve TÜFE’nin daha da artacağını gösteriyor.
Bu şartlarda yıl sonu enflasyon oranı yüzde 10’un altında olmaz. Gösterge faizi şimdi yüzde 10.6’dır. Merkez Bankası faizleri düşürse, faizler enflasyonun altında kalacaktır. Yani reel faiz eksi olacaktır.
Eksi faiz borsanın artmasına yol açar. Ekonomide bugün için bir talep artışı olur. Belki 2013 yılında olduğu gibi ekonomide yatırımsız büyümeyi etkiler ve fakat aynı zamanda makro dengeler daha çok bozulur. Eksi faiz zaten düşük olan tasarrufun daha da düşmesine neden olur, ayrıca ekonomi kırılgan olduğu için yine yatırımlar yapılmaz.