Ekonomide lak-lak devri...
Dünya ekonomik krizinin başlangıcı, Türkiye’de genel seçimlerin yapıldığı 2007 Temmuz ayına kadar gidiyor. 2007 Temmuz ayında, ABD’de subprime kredi krizi başladı... 2007 Ağustos ayında likidite krizi çıktı... 2007 Eylül ayında, ABD Merkez Bankası (FED), Avrupa Merkez Bankası ve İngiltere Merkez Bankası (BoE) gecikmeli olarak acil likidite sağladı. Sonrası, tüm ülkeler kendine göre önlem geliştirdi. Paketler açıkladı.
20 ay önce başlayan dünya krizini, 18 ay sonra Başbakan lütfen telaffuz etti. Ancak krizi telaffuz etmekle birlikte, krizin boyutunu, sosyal yansımalarını küçümsedi. Örneğin, yüzde 12.6’ya ulaşan işsizliğin, mevsimsel olduğunu söyledi. Oysa ki, 2002 kriz yılında bile işsizlik oranı bugünkünün altında, yüzde 10.3 olmuştu.
Ekonomik krizin, üretim üzerindeki etkisi yıkıcı oldu... Üretim düzeyi yarı yarıya düştü... Eskiden yüz üretirken şimdi 50 üretiyoruz. İflaslar arttı... Yatırımlar durdu... Bu demektir ki 2009 yılında ekonomideki küçülme, 2001 krizinden daha yüksek olacaktır.
İşsizliğin yanında, kredi kartı mağdurları 2 milyon 300 bine çıktı. İntiharlar ve boşanmalar arttı. Toplum tedirgin...
Buna rağmen eğer Hükümet bir önlem almıyor ve hâlâ önlemlerin ucunu gösterip tartışıyorsa, niyeti farklı demektir... Gerçek anlamda, Hükümetin hedefi, 29 Mart seçimleridir. AKP İktidarı, seçime odaklandığı için, kimseyi gözü görmüyor.
Aslında, rakamlar da iktidarın halkı ikinci plana, kendi seçim derdini birinci plana aldığını gösteriyor.
Örneğin, hazine 2008’de 16.3 milyar lira nakit açığı verdi. Hazine 2009 Ocak ayında da 1.9 milyar lira nakit açığı verdi.
Hazine nakit açığı, kamunun gerçek açığını göstermektedir. Çünkü, hükümet bazı harcamaları hazinedeki fonlardan yapmaktadır. Örneğin özelleştirme gelirleri, nakit fon hesabında tutuluyor. Oradan harcama yapılıyor. KÖYDES’e oradan para aktarılıyor. Amaç, bütçe açığını düşük göstermektir. Bunun korkusuyla IMF ile stand-by’ı erteliyor.
Herkes biliyor ki, bu hükümetin; hazır yediği, dış borçla, el parasıyla büyümeyi seçtiği için, IMF’den başka bir çaresi yoktur. IMF ile stand-by yapacak... Ancak seçim öncesi göstermelik kabadayılık yapıyor.
Seçime kadar toplumu oyalamak için, paket ipuçları açıklanıyor... Örneğin, Başbakan yardımcısı Ekren, yeni önlem paketinde “geçici vergi indirimi” de düşündüklerini açıkladı.
Vergi indirimi konusunda hepimiz her zaman yazdık. Örneğin CHP Genel Başkanının, istihdam üzerindeki yükleri indirin önerisi, vergi gelirlerini azaltmayacak, tersine artıracak bir önlemdir. Çünkü istihdam yükü düşerse, kayıt dışı istihdam azalır. Kayıt dışılık risk almaya değmez.
Buna karşılık Başbakan hâlâ böyle bir indirimin bütçeye getireceği yükten bahsetti.
Başbakan yardımcısı aynı zamanda, bu paketin arka arkaya gelen 4. paket olacağını da söyledi. Gerçekte şimdiye kadar, kim hangi paketten yararlandı? Merak konusudur.
Merkez Bankası’nın bankalara likidite sağlaması ve kurlara müdahalesi, kriz yokken de yapılıyordu. MB döviz alım ihalelerini kaldırdığı, 2003 ve 2004 yıllarında uzun süre döviz almadığı için, kur düşmüştü. 2006 Mayıs-Haziran krizinde, sıcak para çıkmasın diye gecelik faizleri 4 puan dolayında artırmıştı.
2007 Eylülünden sonra, ABD, AB, İngiltere ve diğer ülkeler, durgunluğa çözüm için faizleri düşürmeye başladı. Bizim Merkez Bankası tersine gitti... 2008 Mayıs ayında gecelik faizler yüzde 15.25 iken artırarak, aynı yılın Temmuz ayında 16.75’e çıkardı. Ekim 2008 ayında da bu seviyede tuttu.
Bu nedenle, Merkez Bankası’nın, çoğu yanlış olan her zamanki kararlarını Hükümet tedbir paketleri serisine koyuyorsa, bunu kimsenin yutmayacağını bilmesi gerekir.