Ekonomide düzeltme kaçınılmaz oldu
Merkez Bankası Haziran ayından beri bu defa dövize, daha fazla döviz satarak müdahale ediyor. Ancak eskisi kadar etkili olmuyor. Anlaşılan yalancı baharın sonuna geldik.
Aslında sıcak paranın, düşük kurun getirdiği suni refahın, yalancı baharın, bu kadar uzun sürmesi, küresel konjonktürün getirdiği para bolluğuna bağlanabilir. Bu para bolluğundan bu kadar içeri girmeden de faydalanabilirdik. Ancak aldığımız dış borçları sanki kendi paramızmış gibi gördük. Gelişmekte olan ülkeler içinde en büyük cari açığı verdik. Bu açığımızı, varlıklarımızı, bankalarımızı, sanayi tesislerimizi, altyapılarımızı, yabancılara dövizle satarak ve dış borçlarla kapattık. Daha az varlığımız kaldı ve “Borç yiyen kesesinden yer” sözünü unuttuk. Spekülatörler medyayı kullanarak, borsa indi, borsa düştü... Bir dolar bir lira olur mu?.. gibi tartışmalarla toplumu oyaladılar. Şimdi “iş başa düştü. Ekonomide ve piyasada düzeltme kaçınılmaz oldu.”
Ekonomide düzeltme
neden kaçınılmaz oldu ?
1) Cari açığın finansmanı zorlaştı .
* Bu güne kadar sıcak para ve spekülatif sermaye girişi, cari açıktan fazlaydı. ABD’nin para bolluğu bitecek açıklamasıyla ABD’de tahvil faizleri yüzde 4.77’ye yükseldi. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerden para çıkışı yaşanmaya başladı.
* Maliye Bakanı Türkiye’de özelleştirecek kurum sayısının çok azaldığını söyledi. Dolayısıyla yabancıya satacak altyapı yatırımı ve kurum da kalmadı.
* Gezi Parkı olayının yanlış yönetilmesi nedeniyle, turizm geliri düştü. Turizmde iptaller başladı. Sokaklarda pala ile insanlara saldıran birisini gören hangi turist Türkiye’ye gelir?.. 2012 yılında 25.5 milyar dolar olan net turizm geliri bu sene 15 milyara düşecektir.
* Merkez Bankası, finansal kesim dışındaki firmaların döviz varlık ve yükümlülüklerini açıkladı. Firmaların net döviz pozisyon açığı152 milyar 322 milyon dolardır. Bu demektir ki firmaların kur riski ve döviz borcu riski yüksektir. Ancak kur artışının aynı zamanda ihracat imkanlarını artırması gibi bir avantajı da vardır. Bu artış firmaları rahatlatabilir. Ne var ki, ihracat mallarımızın üretiminde yüzde seksen oranında ithalat aramalı ve hammadde kullanıyoruz. Bu şartlarda ancak gecikmeli bir rahatlama olabilir. Bu firmaların dış borçlarında ortaya çıkan önemli bir soru; bunlar dış borç olarak acaba kendi paralarını mı kullanıyorlar ?
Söz gelimi, Türk Telekom’un yüzde 55’lik hissesi 25 yıl için yabancıya 6.7 milyon dolara satıldı. Ancak aynı Telekom, THY ve TÜPRAŞ’tan sonra en fazla dış borcu olan firmalar arasında üçüncü sırada yer alıyor. Toplam dış borcu 10.8 milyar dolardır. Net pozisyon açığı 5.4 milyar dolardır. Üstelik her sene 1.2 milyar dolar tutan kârını dışarıya götürüyor. Böyle bir yabancı sermayeden medet uman bir ekonomide istikrar olur mu ?
2) Bu büyüme oranı ile ekonomi dönmez
* Merkez Bankası Türkiye’nin 450 milyar 835 milyar dolar uluslar arası yatırım pozisyonu açığı olduğunu açıkladı. Yılbaşında Türkiye’nin dış borç stoğu 336.7 milyar dolar olarak açıklandı. Şimdi 350 milyar dolar olmuştur. Yüzde 2 veya yüzde 3 büyüme ile Türkiye bu açığın ve bu borcun altından kalkamaz.
* Gelişmekte olan ülkemiz için uzun dönemli istikrar ve kalkınma, üretim, istihdam ve bölüşümün de istikarlı olmasına bağlıdır. Üretkenliğimiz yok. Çünkü ithalata bağımlı bir üretim yapısı var.
* Bu kadar düşük büyüme oranı ile istihdam yaratamayız.. Kaldı ki düşük büyüme işsizliğin artması demektir. Mamafih 2013 Mart ayında fiili işsizlik oranı yüzde 16.6 oldu.
Siyasi iktidar kavgayı bırakıp, ekonomi için acil önlemler almalıdır. Çünkü ekonomide negatif enerji birikti. Eğer önlem alınmazsa kendi kendini düzeltecektir. Bunun adı krizdir. Ayrıca önlem alınmazsa siyasi iktidarı, siyasetten önce ekonomi götürebilir.