Ekonomide deniz bitiyor...
Türkiye 2001 krizinden bugüne kadar, toplumsal ve piyasa gerçeklerine uygun olmayan, IMF politikalarını uyguluyor. O kadar ki IMF bu politikaları uygulatmak için Türkiye’ye gözlemci olarak bakan bile gönderdi.
Bu politikaların sonucu:
Yurt içi tasarruflarımız azaldı. Toplam tasarrufların Milli gelire oranı yüzde 20 iken yüzde 13’e geriledi. Sabit sermaye yatırımları azaldı. Devlet alt yapı yatırımları özelleştirme ve blok satış yoluyla yabancılara satıldı. Bugün kârlı bankaların yarısı yabancıdadır.
İçeride, ara malı üreten fabrikalar kapandı. Ham madde üreten tarlalar terk edildi. Sanayimiz on iki yıldan beridir, ara malı ve ham maddeyi ithal ediyor. İthal ettiğimiz ülkelerde istihdam yaratıyoruz. Bizim insanımız işsiz kalıyor. Sonuçta 2000 yılında işsizlik oranı yüzde 6.5 idi. Bugün yüzde 10.5 oldu.
Bugüne kadar 457 milyar dolar dış işlemler cari açığı verdik. Yani döviz kaybettik. Dış borçlarımız 400 milyar dolara ulaştı.
Bundan daha iyi bir sömürü düzeni kurulabilir mi? Bu sömürü düzenini kuranları hâlâ el üstünde taşıyoruz.
Rusların bir atasözü var. “Tanrılar yok etmek istediklerini önce körleştirirler.” Biz de maalesef bir akıl tutulması yaşıyoruz. Bu sömürü düzenini göremiyoruz. İktidar veya muhalefet hâlâ bu sömürü düzeni üstüne politika oluşturuyor ve hâlâ bu düzeni getirenleri iş başında tutuyorlar.
Türk atasözü de “Eğreti (el) ata binen tez iner... “ diyor. Bugüne kadar, ekonomiyi spekülatif yabancı sermaye sıcak para ve dış borçlarla çevirdik. Bugünden sonra bunlar da kalmayacak.
1) Türkiye’ye gelen ve kârlı işletmeleri satın alan, özelleştirme ile altyapı satın alan, doğrudan yabancı yatırım sermayesi de yok denecek düzeye geriledi. 2009 krizinde giren yabancı yatırım sermayesi azalmıştı. 2012 yılında gayrimenkul alımı dışında giren yabancı yatırım sermayesi 16.6 milyar dolar iken, bugüne kadar her yıl azalarak, 2014 yılında 1.2 milyar dolara düştü. Buna karşılık yabancıların yılda ortalama 2-3 milyar dolar tutan gayrimenkul alımı, 2014 yılında 4.3 milyar dolara çıktı. (Aşağıdaki tablo)
2013 yılına kadar düşük kur politikası ile hayvanlara yedirdiğimiz samanı bile ithal ettik. Kur artışı, hem dış borcu riske soktu, Hem de ara malı ve ham mAdde ithalatını yavaşlattı. İmalat sanayiSinde kapasite kullanım oranı yüzde 80’lerden 73’e geriledi.
Uluslararası raiting kuruluşu Moody’s geçenlerde yaptığı bir analizde “Türkiye gibi yüksek tutarlı dış borç ödemeleri bulunan ülkelerde para birimlerinin gösterdiği belirgin değer kaybı, şirketlerin dış borç ödemelerinin maliyetlerini yükseltiyor. Bu gelişmelere bağlı olarak, uluslararası kreditörlerin yerel para cinsi dış borcu yeniden finanse etme istekleri de azalabilir” diyor. Yani bundan sonra el parasını zor bulacağız.
2) Devlet alt yapı yatırımlarını da satıp yedik. Bugüne kadar 57.8 milyar dolarlık özelleştirme yapıldı. Bunun 5.3 milyar doları 1986 ile 2002 arasında, 52.5 milyar doları da 2003 ile 2015 arasında yapıldı. Bu satışların yüzde 33’ü blok satış yoluyla yapıldı.
Özelleştirmenin bu toplamdan yalnızca 39.9 milyar doları hazineye aktarıldı ve bütçe açıklarını kapamak için aktarıldı. Özelleştirme felsefesine, özelleştirme gelirleri ile yeni yatırımlar yapılacaktı ve sermaye halka açılacaktı.
3) Bu sene ilk üç ayda, 3 milyar doların üstünde yabancı sermaye çıktı. Bu çıkışlar artarsa, MB rezervleri yeterli gelmez. Bu konuda uzman olan Uğur Gürses, Merkez Bankası’nın yılbaşında 40 milyar dolar olan pozisyon fazlası, Mart sonunda 35 milyar dolara gerilediğini söylüyor.