Ekonomide 100 yılın en kritik eşiğindeyiz
1923''ten bu güne, Türkiye çok sayıda ekonomik kriz yaşadı. Hepsini de yendi. 1930 dünya buhranından, devletçilik uygulaması ile çıktık. 1958 dış borç krizinden devalüasyon yaparak çıktık. 1979-1980 krizleri nedeni ile 24 ocak kararları alındı. 1994 krizinde 5 Nisan kararları alındı. 2001 krizinde, İMF ile anlaşıldı ve ''''Güçlü ekonomiye geçiş programı'''' yapıldı ve 2002 yılında kriz tamamıyla bitti.
2018 kur şoku ile başlayan TL krizi bu gün buhrana dönüştü. Ama hükümet kriz olduğunu kabul etmiyor. Aynı paralelde istikrar programı yapmıyor. Dahası önceki krizlerden farklı olarak bu defa demokratik ve hukuki altyapıda bozuldu.
Bu nedenle ekonomi kritik eşiktedir. Partizanlar ve popülizmden nemalananlar dışında toplum tedirginlik yaşıyor.
Bugün ekonomiyi kritik eşiğe getiren ve önceki krizlerden daha riskli yapan siyasi anlayış , hükümet politikası ve toplumsal tepkinin zayıflığı, objektif düşünen insanların uykusunu kaçırıyor.
1. Önceki krizlerde demokrasi ve hukuk sorunu yoktu. Bugün ise Türkiye insan hakları ve siyasi özgürlük endeksinde özgür olmayan ülke statüsündedir. Hukukun üstünlüğünde ise dünyada en fazla kan kaybeden ülkeler arasındadır. Dahası önceki krizlerde de hükümete olan güvende düşme olmuştu ve fakat bugün bu güven dip yapmıştır.
2. Devletin, kurumsal devlet olmaktan çıkarılması ve parti devleti olması, krizi derinleştiriyor. Hatta Cumhurbaşkanı danışmanları bu fiili duruma tek kişilik hükümet diyorlar. Bana göre yalnız hükümet değil, AKP de Devlette tek kişinin kontrolündedir.
Çin''de parti diktası var ve fakat aynı zamanda kontrol mekanizmaları da var.
Dünya adalet projesi 2020 endeksinde Türkiye; hükümetin denetimi ve kontrolünde; sondan üçüncü ülke oldu. Afrika''nın kabile devletleri bile bizden daha üst sıralarda yer aldı.
3. Ekonomi keyfi ve günübirlik yönetiliyor. Planlama kaldırıldı. Yarın hangi karar çıkar kimse bilmiyor. Belirsizlik piyasayı paniğe soktu. Yatırım yapılmıyor. Kamu - özel işbirliği ile yapılan yatırımları devlet yapabilirdi. Söz gelimi eğer yanlış ve kasıtlı yapılan faiz indirimleri olmasaydı, devlet şimdi bütçeden kur farkı için verdiği paralarla her sene bir köprü yapabilirdi. (Dünkü Cumhuriyet''te akademisyen Kamil Yılmaz bu konuyu detaylı analiz etmiş.)
4. Tek kişilik Hükümet devletin varlık sebebi olan sosyal fayda anlayışını dışlıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ''''devlet bir anonim şirket gibi idare edilmeli'''' diyor. Gerçekte ise özel şirkette hedef özel fayda ve yüksek kardır. Devletin varlık sebebi ise, sosyal faydayı maksimize etmektir. İktisadın alfabesi de budur. Devleti şirket gibi gören hiçbir hükümet kamu kaynaklarını etkin kullanamaz ve istikrar sağlayamaz.
5. Hükümet ta baştan beri yalnızca algı yaratmak ve hülle yapmak üstüne ekonomide strateji geliştiriyor. Sorun yokmuş gibi davranıyor. Krize teşhis koyamıyor. Bir istikrar programı yapmıyor. Söz gelimi ete yüzde elli zam yapıldığı gün hazine Bakanı krizi konuşunca ''''bayrak inmeyecek - Ezan susmayacak'''' diyor. Böyle bir anlayış, milleti aptal yerine koymaktır. Halkın morali daha çok bozuluyor, kriz derinleşiyor.
6. Bu günkü krizin önceki krizlerden önemli bir farkı da, bu kriz için kamu oyunda çözüm tartışılmıyor. 2001 krizinde medyada ve kamuoyunda krizin çözümü öncelikli olarak tartışılırdı. Bu gün yandaş medya zaten yanaşmıyor. Hükümetin algı yaratmasına odaklı çalışıyor. Diğer medya da yoksulluk ve sefalet var diyor ve fakat alternatif çözüm tartışılmıyor.
Nereden bakarsak bakalım, AKP iktidarı hem kendini hem de ekonomiyi çıkmaza soktu. Maalesef seçime kadar bir yıl bu kriz daha da derinleşecek ve kritik eşik daha da kritik hale gelecektir.