Ekonomi yönetimi gerçekleri göremiyor mu ?
Yürüyen ve istikrarlı bir ekonomide temel bir makro sorun olmayacağı için, borsa, kur, faiz gibi finansal yatırım araçları tartışılır. Ancak, büyüme, istihdam, ödemeler dengesi, üretkenlik, enflasyon gibi temel makro sorunlar varken, günlük olayların fazla bir önemi kalmaz. Günlük ekonomik hareketler bu sorunların ateşi olarak yansır.
Bu gün yaşamaya başladığımız ekonomik sorunlar için yapılması gereken, makro dengeleri sağlayacak yapısal önlemler almaktır. Bunun için kur sistemini değiştirmek gerekir. Kredi faizlerine sınır getirmek gerekir. Bürokrasiyi disipline etmek gerekir. Belediyelerin yetki ve sorumluluklarını yeniden tespit etmek gerekir. Siyasette gerilimi ortadan kaldırmak gerekir. Dış politikayı yeniden ulusal bir yaklaşım içinde ele almak gerekir.
Maalesef ekonomi yönetimi tıkanan ekonomiye yapısal sorunlar açısından değil, yine günlük olaylar noktasından bakıyor. Söz gelimi Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Merkez Bankası’nın rekor döviz satım ihalelerinin de yer aldığı 8-9 Temmuz tarihlerinde bankaların ihaleler ve müşteri işlemlerine ilişkin tüm ayrıntıları istedi. BDDK, bankaların aldıkları dövizlerle spekülasyon yapıp- yapmadığını tespit edecek. Oysa ki bu tür denetimler yapısal sorunlar yanında sinek vızıltısı olarak kalır.
Aynı BDDK, vatandaşın mevduatına yüzde 7 faiz veren ve fakat aynı vatandaşın avans kredisinden yüzde 28 ve geciken ödemesinden yüzde 32 faiz alan bankalara bu güne kadar “vatandaşı neden sömürüyorsun? Neden spekülatif faizler alıyorsun?” diye sormadı...
Spekülasyon kontrolle önlenmez. Yasal altyapı ile önlenir. Sıcak para, spekülatif sermayenin kontrolü yokken, bankalar spekülasyon yaptı diyemezsiniz .
Günübirlik politikaların kalıcı olamayacağını bir yerde tıkanacağını, banka iktisatçıları dışında kalan ve önyargılı olmayan bir çok iktisatçı sürekli gündeme getirdi ve düşük kur, sıcak para ve spekülatif sermayeye dayalı saadet zincirinin biteceğini seslendirdi. Ekonomi yönetimi, üç maymunları oynadı. Gerçekleri konuşmadı, duymadı ve görmedi.
Şimdi yalnız içeridekiler değil, yabancılar da tıkanmayı görmeye başladı.
IMF’2013 yılında gelişmekte olan piyasa ekonomilerinde büyüme yavaşlaması olacağını ve yeni risklerin öne çıktığını açıkladı. Türkiye’nin büyüme oranı gelişmekte olan ülkeler ortalamasından daha düşük kalıyor. Bizim ekonomi yönetimi ise her şey yolunda gibi davranıyor.
Türkiye’nin notunu yeni artıran Raiting kuruluşu Fitch ise Avrupa Birliği ile raporunda :
* Uzun süren toplumsal huzursuzluk, bunun kötü idare edilmesi turizmi caydırabilir,
* Kısa vadeli sermaye çıkışlarını şiddetlendirebilir,
* Enflasyonun yükselmesine neden olabilir ve
* Ekonomik büyüme düşebilir,
* Türkiye’nin bağımsız ülke notu potansiyel olarak riske girebilir, şeklinde bir yorum yaptı.
Bu yorumdaki sorunları zaten herkes her gün dile getiriyor. Buna karşılık ekonomi yönetimi bu tepkileri muhalafet olarak yorumluyor. Geçen hafta Standart andPoor’s bu hafta Fitch’in genel anlamda, ayrıca IMF’in büyüme konusunda risklere dikkat çekmesi, acaba ekonomi yönetimi tarafından nasıl anlaşılacak, bunlara da muhalif mi denilecek?
Bu şartlarda siyasi iktidarın, sosyal olayları doğru yorumlayarak toplumu germek yerine yönetmeye çalışması gerekmez mi?.