Ekonomi tutsak oldu
IMF, Hedge fonlar ve sıcak para lobisi, küresel ekonomiyi ve serbest piyasayı, bizim gibi ülkelerde bir ekonomik işgal aracı olarak kullandılar.
Sıcak paranın kontrolüne karşı çıkarak, “aman kriz olur...” dediler. Dalgalı kur sistemini tabu olarak empoze ettiler. Cari açığı önlemek için alınması gereken önlemleri “korumacılık” diye tarif ettiler.
Sonunda istedikleri oldu... Ekonomi tutsak oldu. AKP iktidarında 8 yılda 219.5 milyar dolar cari açık verdik. Bankaların ve kârlı işletmelerin yarısı yabancıya satıldı. Altyapı yatırımları blok satışla yabancıya gitti. Özel sektörün dış borcu 180 milyar dolar oldu. Yani hem varlıklarımızdan olduk hem de borçlandık. Yetmedi, ekonomik tutsaklık hayat boyu devam edecek. Artık bu varlık satışlarından ve dış borçtan dolayı her yıl dışarıya kâr ve faiz transferi olarak 15 milyar dolar ile 20 milyar dolarımız gidecek.
IMF’siz karar alamadılar
Biz varlık satışlarımızdan ve dış borçla gelen dövizle cari açığımızı kapattığımız için hep kayba uğramaktayız. Bu parayla yeni yatırım yapılmış olsaydı, yatırımın üretim ve istihdam faydası faiz ve kâr transferinden daha yüksek olurdu.
Kaldı ki, Türkiye’de hükümetler 2000 yılından 2009 yılına kadar IMF’ye sormadan hiçbir karar alamadı.
Özetle, ekonomi IMF’ye ve spekülatif sermayeye tutsak edildi.
Ekonominin tutsak olması, yöntem farkıyla Atatürk öncesine benziyor.
Kurtuluş savaşından önce, Osmanlı imparatorluğu bir mali kriz içindeydi. Ekonomik sorunlar siyasi sorunlar kadar ağırlaşmıştı.
Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mısır isyanını bastırmak için İngilizler’den istenen desteğin bir bedeli olarak 1838 Baltalimanı Anlaşması imzalandı.
Düyûn-u umûmî’ye giden yol
Anlaşma ile İngilizlere ticari ve ekonomik alanda birçok imtiyaz verildi. 1838-1841 yıllarında buna benzer antlaşmalar Fransa, İsveç, Norveç, İspanya, Hollanda, Belçika, Danimarka ve Portekiz’le imzalandı. Bu serbest ticaret anlaşmaları Osmanlı İmparatorluğu’nu açık pazara çevirdi. Geleneksel iç üretim, özellikle İngiliz malları ile rekabet edemedi. Silindi... Devâsâ dış açıklar ortaya çıktı. Mali çöküntü hızlandı. 1854 yılında Kırım savaşı ile borçlanmaya başlayan İmparatorluk, 1874 yılında dış borçlarını ödeyemedi. Moratoryum ilan etti. Bu sorun Düyûn-u umûmî’ye giden yol oldu...
Duyun-u Umumiye İdaresi, genel borçların idaresi anlamına gelir. Devlet adına vergilerin bir kısmı yabancılar tarafından tahsil edildi.
Atatürk öncesi geçmişimiz
Vergi salmak ve vergi toplamak bir ülkenin hükümranlık hakkıdır. Eğer bir ülkenin vergisini başka ülkelere ait organizasyonlar topluyorsa, bu iç işlere karışmaktan daha ağır bir müdahaledir.
Duyun-u Umumiye ekonomide tutsaklığın bir göstergesidir.
Atatürk Türkiye’si aynı zamanda ekonomide tam bağımsızlık dönemidir. Atatürk’ün iktisat anlayışı özetle,
Ekonomide tam bağımsızlık... Tam İstikrar...
Halk için akılcı çözümler...
Ulusal çıkarları kollayan ekonomik ilişkiler...
Açık ve şeffaf devlet... şeklindedir.
Şimdilerde “Ekonomide ulusalcılık” sözünden bir şey anlamak istemeyenler, bu güne ve Atatürk öncesi geçmişimize bakarlarsa belki bir şeyler anlayabilirler.