Efsane gazeteci; Hıncal Uluç
Eylül 1969''da Yeni Tanin Gazetesinde "mürekkep yalamaya" başladığım çaylak gazetecilik günlerimde Hıncal Uluç, efsane gazeteci üstadım Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yenigün ve Yankı gazetelerinde spor yazarlığı yapıyordu.
1990''da Zafer Mutlu kardeşimin daveti üzerine Günaydın ve merhum Bekir Coşkun''dan ayrılıp gidemedim ama Hıncal ağabeyim o günden bugüne Sabah gazetesinde yazıyor.
Sık sık görüşürdük ki beğendiği yazım olunca da arar kutlar, beğenmediği yazım için de eleştirir, hatalarımı söylerdi…
Ve maalesef değerli canım ağabeyim gazeteci-yazar Hıncal Uluç yoğun bakımda.
Allah''tan şifa ve sağlık diliyor ve basketbol yıllarımızı beraber geçirdiğimiz canım kardeşim Ünal Özüak''ın Hürriyet gazetesindeki çok duygulandığım Hıncal Uluç yazısını özetliyorum:
"O bir beyaz kargadır
Albino olarak adlandırılan ve ender rastlanan tüyleriyle beyaz karga, siyah kargalar tarafından kabul edilmeyince tek başına kalsa da ''beyaz karga'' Rusça''da çok özel bir deyim, bir sembol. Yetenekli ve (olumlu anlamda) farklı, aykırı, benzersiz, dikkat çeken insanları tanımlamak için kullanılıyor.
Yunan mitolojisine göre eskiden kargalar beyazmış. Ama bir gün bir tanesi tanrılardan birine, karısının onu aldattığı haberini getirince tanrı bu kötü haberi getirdiği için kargaya kızmış ve bütün karga soyunu lanetlemiş. Bu yüzden bütün kargaların siyah olduğu söylenir.
Gene bir ilki gerçekleştiren ''fenomen''den bahsediyorum;
Kalemin Efendisi Hıncal Uluç''tan...
Hastanede seri ameliyatlar komplikasyonlarıyla boğuşurken ''öldü'' hatta galiz ifadelerle ''geberdi'' lafları eden insanlıktan nasiplenmemiş Brütüs''leri tanıdı...
Fil hafızası vardır, yazar bir kenara. Attılar tuttular, düştü diye vurun abalıya yaptılar ama bilmedikleri bir şey var; altın yere düşmekle pul olmaz.
Geri dönüşünü bekleyen maç seyir müritleri, salı yemek grubu dostları, yarısı sevgiden yarısı holigan hırsından "Gene ne yumurtlayacak" diye ağzının içine bakan okuyucu ve izleyicileri varken bir yere gitmez baba... Şeyh uçmaz müritleri uçurur onu...
Gazete yazısında edebiyat yapılır mı? Baba yaptı…
Hıncal Abi''nin yaptığı, konuştuğu, yazdığı her şey kendine göre ''iyi''dir, ''mutlak doğru''dur. Tek başına köşe yazarlığını edebiyat yazarlığına dönüştüren, ters köşeci oluşu, aykırılığı bağlamında gazeteciliğin çirkin kralı.
Yılmaz Güney''i, Hıncal Uluç''u kırk yıllık dostundan dinleyin...
-Bu yakıştırmamı biraz açmam lazım... Beyaz çorabıyla siyah sivri burun yumurta topuk rugan pabucunun arkasına basmış bitirim mahpushane ağası görünümüyle bütünleşmiş, kadına şiddetin mucidi, severken döven, ''silah-kadın-kumar'' musibetlerinin üçünü de karakterinde barındıran anti kahraman rolünün adamıdır. Rol falan değil, aslında o adamın ta kendisidir Yılmaz Güney. Bu karayağız Adanalı kabuğunun altında ise başeğmez komünist, dibine kadar entelektüel, duygusal naif aşık, güzel sanatlar adamı saklıdır. Tıpkı Hıncal Abi gibi içi kendini, dışıysa el alemi yakan özel bir karakterdir.
"Okuyucunun ortalamasını liseden terk olarak kabul edip anlayacakları dilden yazacaksınız kardeşim" der. Kralını yapabildiği halde devrik cümleden nefret eder, açıkça yazılmasında ısrar eder. Oksimoron (birbiriyle çelişen ya da tamamen zıt iki kavramın bir arada kullanılması ve bu şekilde oluşturulmuş ifade), metafor (bir gerçek anlamı ona benzerliği olan başka bir anlamla anlatma, benzerlik ilişkisinden yararlanarak bir sözcüğün, bir adın anlamını eğreti olarak aktarma sanatı; örneğin inatçı yerine katır, kurnaz yerine tilki demek gibi) kullanımlarını gazeteciliğin anlatım diline sokan adamdır Hıncal Uluç.
Boşuna ''ilklerin adamı'', ''ıssız adam'' demiyoruz... Parçalı köşe yazısı yazma (patch work) mucidi Hıncal Abi''dir (ki bu deyişi ''ağabey-abi'' bileşeni olarak o türetmiştir). Bugün bu şekilde yazan pek çok yazar ondan intihal yapmıştır.
1938 doğumlu Uluç''un yaşamının her anının başka bir hikayesi vardır. Kendisi yaşanmışlıklarından potpuriler yapar, yazılarının içine serpiştirir. Kalemin Efendisi''dir çünkü köşe yazarından çok daha fazlasıdır... Ustalığı sınır tanımaz. Sözel ve yazılı ikna kabiliyeti müthiş ötesindedir...
Çok iyi münazaracıdır. Kazanmak için gereken bütün koşulları konuşması içine yerleştirir, iddialı anlatır, yüksek sesle konuşur ve bastırır bunaltır. Bir başka gün aynı konunun münazaracı olarak diğer tarafında yer alırsa tamamen tersini kendi deyimiyle ''Himalayalar kadar farklı'' olarak aynı coşkuyla anlatır. Yanına kendi fikirlerinizle gelir, onunkilerle gidersiniz. Onunla girdiğiniz hiçbir tartışmadan kazanımla çıkmanız mümkün değildir.
Hıncal Abi kart dağıttığında karşındakilere daima 5 benzemez gelir. Çünkü destesi 52 benzemezdir. Kısa imzası ''HU''yu, durumumuzu bildirmede ''HU''ya gideriz, HU''dan geliriz'' gibisinden sık kullanırız. İbadet sırasında bulunan durumu bildiren, gönlünde korku ve saygı dolu olma, boyun eğiş anlamına gelen ''Huşu'' kelimesi Hıncal Uluç''a biat etme, koca koca adamların, bir nevi mürşit olma, korkudan sayma ve sevme halini çok iyi anlatır. Yaşam akışında ''Aileler Yarışıyor'', ''Yaşamdan Dakikalar'', ''90''A'', ''Kırmızı Çizgi'', ''90 Dakika'', ''Tele Pazar'' gibi her biri ayrı ayrı türünün efsanesi, kilometre taşı olmuş TV programlarında; kimseler aşık atamadı Hıncal Abi''yle…
Hıncal Abi klavyesinin başına dönecek, asla geçmiş zaman olmayacak, söylediği ve/veya yaptığı şeyler ülkeye sürdürebilir referans olmaya devam edecektir."