Ecnebiye mülk mü işgale hazırlık mı?
Kimi kalem/kelam erbabının, nadiren de olsa ülkenin belirsiz gidişatına ilişkin endişelerini aktarmaya başlamaları dikkate değer bir mevzu.
Bunların bir kısmı artık iktidardan 'beklentilerine' karşılık bulamayanlar, ama önemli bir kısmı da tıpkı iktidar sahipleri gibi 'son hedefi' perdeleyip, 'adım adım mesafe alma' çabasında olanlar.
Elbette ki içlerinde 'vicdan sahibi' olanlar, 'iyi niyetle' düşünenler de yok değil.
Birkaç yıl önce 'bakkal açılışına' iştirak edip, 'devlete sövmeleri' karşılığında ceplerine tomarla paralar indirilen devşirmelere dikkat çektiğimizde, bazıları bunu bir 'kara çalma' olarak görmüştü.
Oysa bugün o 'tıynetsizlere' artık ihtiyaç kalmadığı kanaati iyiden iyiye anlaşılmış ve birer birer 'kalemleri' kırılmaya başlanmıştır.
Merak buyurmayın arkası gelecektir; kendilerine 'tetikçi' rolü verilen ve bu görevi hevesle üstlenenleri bekleyen hazin son, başkalarına da sıçrayacaktır.
Süreç biz diyelim 'saltanat' siz deyin devlete karşı girişilmiş 'fütuhat', kemale erinceye kadar işletilecektir.
'İnce bir stratejinin' dayatması olarak da atılan her adımda kendilerini 'içeride' ve 'dışarıda' koruyup gözetecek ortaklar, müttefikler aranacaktır.
Son yıllarda hızlanan 'yabancıların mülk edinmelerinin' önünü açmaya yönelik çalışmalar sadece 'mal satıp, para kazanmaya' dönük basit bir operasyon değil, muktedirlerin varlığını 'tahkim etmenin' farklı bir adımı olarak önümüze çıkıyor.
***
Bir tür 'dış müdahaleye', uluslararası toplumu Türkiye üzerinde 'baskı kurmaya' çağrının bir işaretidir vatan topraklarını 'emlakçı zihniyeti' ile satışa çıkarmak.
Nasıl ki 'yerel menfaat şebekelerine' mensup bir takım kalemler, ilk yıllarda tepe tepe kullanıldı; nasıl ki cepleri doldurulan ve 'sözde' demokrat, liboş, solcu bir takım zevat 'ulu orta' hırlayıp durdu ve sonra da 'defterleri' birer birer dürüldü.
Şimdi oyun 'küresel arenaya' taşınıyor.
Elbette bunun maliyeti daha fazla; kendi devletiyle cebelleşmenin 'diyeti' olarak da 'yabancılara toprak vaadi' başladı:
- "Gelin, kıyılara konun, yaylalara uzanın, ovalarda tarım arazileri kapatın, limanlara demirleyin!"
İyi de bu çağrının karşılığı size göre sadece 'ekonomiyi çekip çevirmek' midir?
Sırf Merkez Bankası'nın kasası dolsun, ekonomi rahatlasın, 'döviz rezervi' artsın diye mi 60'tan fazla ülkenin vatandaşına 'pazarlama kolaylıkları' sağlanıyor.
Gelenler elbette geldikleri uluslararası toplumun 'kriterleri' ve 'dayatmaları' ile geliyorlar.
Daha yakın zamanda bir 'yabancı kökenli' bir alış veriş merkezinde namaz için yer soran vatandaşa, "Burası T.C. toprağı değildir" cevabı verilmedi mi?
***
Öyle millete yutturulduğu gibi vatan toprağını satmak, "Parayı al, kasaya koy" şeklinde izah edilebilecek basit bir durum değildir.
Bu topraklarda yaşayanlar çok iyi bilir ki 'parayı' veren 'düdüğü' çalar; bunun kıvırması olmaz.
Hele parayı uzatan el stratejik ilişkiler zincirindeki bir 'yabancı' ise diyetini size fazlasıyla ödetir.
Tabii 'vatan kavramına' bakış burada asıl can alıcı nokta.
Yakın zamana kadar küresel güçlerle iş birliği, 'yabancı bir gelin' alma, yahut 'yabancı bir damat' bulma, paraları 'küresel bankalara' yatırma, çoluk çocuğu 'dışarıda bir yerde' okutma, Türkiye'de semirip 'yabancı firmalar' ile ortaklık kurma şeklinde gerçekleşiyordu.
Orta Doğu ve Arap ülkeleriyle ise perde arkasında 'çok daha farklı' bir ilişki vardı.
'Sermayeyi' onlar gönderiyor, burada bir takım dini bütün zevat 'Vahabiliğin', 'Şiiliğin' taşeronu gibi iş çeviriyordu.
Belli ki yorgun düştüler; çat kapı dışarıya git, orada bağlantılar kur, organizasyonlar geliştir; sıkıntılı işler.
Üstelik o ülkelerde 'bu kadar rahat at oynatma' imkânı da artık mümkün değil.
Anında yakasına yapışırlar adamın.
Akşam 'çulsuz' yatıp sabah 'trilyoner' uyanmak sadece Türkiye'ye özgü bir güzellik.
***
Gerçeği görmek zorunda kalan kalem erbaplarından biri şöyle bir itirafta buluyordu:
- "Cip dediğin ABD'de uzun çölleri aşmak için kullanılan bir araçtır; bizim sonradan görmeler ise Üsküdar ile Kadıköy arasında ciplere biniyor."
'Vatan' sevgisini 'iman' halkasının dışına çıkaran küresel misyonerlerin 'tezgahından' geçirilip içimize salındı bunlar.
Yoksa vatan toprağını 'bu kadar kolay' gözden çıkarabilirler miydi?