Düşük tasarruf risk yaratıyor
Başbakan yardımcısı Ali Babacan, tasarrufları artırmak için 4 farklı önlem alınacağını açıkladı... Bunlar:
* Bireysel emeklilik sistemini değiştirecek yeni kararlar,
* Altınların bankalara tasarruf olarak yatırılması için önlemler,
* Yatırım-tasarruf araçları arasında uyumu sağlayacak vergi kararları,
* Bankacılıkta vadenin uzatılması.
Ortalama tasarruf oranı, özel sektör ve kamu sektörü olarak yapılan toplam tasarrufların milli gelire oranıdır. Türkiye’de ortalama tasarruf oranı 2002 yılında yüzde 19-20 iken, şimdilerde yüzde 12-13’e kadar geriledi. Bu önlemler tasarrufları artırmaya yeter mi?
Tasarrufun tamamının yatırıma gittiği varsayılır. Tasarruf oranı yüksek ise, milli gelirin tasarrufa ayrılan kısmı yüksek demektir ve yatırımlara daha çok kaynak aktarılacak demektir. Başka bir ifadeyle daha çok yatırım yapılacak demektir. Yatırımların artması, ekonomide istihdamın, büyümenin ve kalkınmanın hızlanmasına yol açar.
Tasarruf, tüketimin tersidir... O zaman önce özel ve kamu tüketimini kısmak gerekir. IMF ve Kemal Derviş’in Türkiye’ye getirdiği dalgalı kur belası olduğu sürece, sıcak para tuzağı devam ettiği sürece, düşük kur, yüksek değerli TL devam eder. Bu nedenle Türkiye, ara malı ve hammaddeyi üretmez, ithal eder.
Mamafih, düşük kurdan dolayı, fiyatı suni olarak düşen ithal ara malı ve hammadde ile rekabet edemeyen ara malı üreten firmalar, örneğin; iplik fabrikaları kapandı. İşsizlik arttı. Sanayi üretiminde ara malı ve hammadde oranı yüzde 76’ya çıktı.
Bu şartlarda hiçbir müteşebbis, tüketim malını üretmez, ithal eder. Türkiye düşük kurdan dolayı bir ithal tüketim çılgınlığı yaşıyor. Bu şartlarda tüketimi kısmak imkanı da sınırlı kalıyor.
Öte yandan, küreselleşme, yatırım anlayışını değiştirmiştir. Gerçekte yatırım, sermaye mallarına ve teçhizat stokuna yapılan ilavedir. Oysa ki Türkiye fiziki yatırımları unutmuştur. Spekülatif sermaye ve plasmanlar, gündemi tayin etmeye başlamıştır. Bankaların medya sahibi olması, süreci hızlandırmıştır.
Borsaya plasman yapmak, yatırıma dönüşmüyor. Zira borsada yabancı sermaye oranı yüzde 70 olduğu için kârlar dışarıya gidiyor. 2003 ile 2011 yılları arasında dışarıya, borsa ve varlık satışlarından çıkan kâr 50 milyar dolara ulaşıyor.
Ayrıca sıcak paranın olduğu yerde yabancı yatırım sermayesi, ciddi yeni yatırım yapmaz. Ancak kârlı şirketleri satın alır.
İçeride yatırım ortamı da yoktur. Söz gelimi yatırımlar teşvik edilmiyor. Yine bankalar, işletme ve yatırım kredilerini, mevduata yüzde 100 kâr koyarak veriyor. Mevduatta yüzde 9 iken, yatırım kredisi yüzde 20 dolayındadır. Kimse bu kadar yüksek faizle yatırım yapmak istemiyor.
Yatırım oranı düşük olunca, istihdam oranı düşük kalıyor. Gelir artışı olmuyor. Bu da dönüp, vergi gibi cebri tasarrufları ve özel tasarrufları olumsuz etkiliyor.
Sonuç olarak, tasarrufları artırmak için, Türkiye’nin uygulamakta olduğu iktisat politikalarını, para ve kur politikasını değiştirmesi gerekir. Ayrıca yatırım ortamının oluşması gerekir. Başta, terörün çözülmesi gerekir. Devletin ciddi yatırım teşvikleri vermesi gerekir. Ekonomide finans sektörü ile reel sektör arasında denge sağlanması gerekir. Aksi halde cin fikirlerle tasarrufları artıramazsınız.