Düşük kur, sanal zenginlik yaratıyor
2001 yılından beri, MB enflasyonla mücadele etmek için TL’nin değerli olmasını istiyor. Kur artışında daha çok müdahale ediyor’85 O kadar ki , 2007- 2010 yılları arasında, “bir dolar bir lira olur mu”, sorusunu herkes soruyordu. Zira, 2003, TÜFE bazlı reel kur endeksine göre, TL, 2007 sonunda yüzde 32, 2010 sonunda yüzde 31 oranında aşırı değer kazanmıştı. Kur artışına rağmen, 2012 mart ayında TL halen yüzde 14 daha değerlidir. Zira MB kura aşırı müdahale ediyor.
Değerli TL, bir yandan rekabet gücümüzü düşürüyor.. Cari açığın artmasına yol açıyor ve zengin- fakir arasındaki farkı daha çok açıyor. Bir yandan da sanal zenginlik yaratıyor.
2001 yılından 2011 yılı arasında geçen on yılda, sabit fiyatlarla, yani enflasyonun etkisini bertaraf ettikten sonra, TL olarak fert başına Gayri Safi Milli Hasıla yüzde 48 artış göstermiştir. Buna karşılık aynı yıllar içinde dolar olarak, 3.021 liradan 10.444 liraya yükselmiş, yani yüzde 246 artmıştır.
Bunun iki sebebi var’85 Birisi, dolar enflasyonu hesaba katılmıyor’85 Zira ABD’de de yılda yüzde 3 dolayında enflasyon var. 2011 yılındaki bir dolarla, bugünkü bir doların satın alma gücü çok farklıdır. İkincisi ise TL, dolar karşısında halen değerlidir. TL değerli olunca, madalyonun tersi, kur düşük olunca, TL olarak hesap edilen fert başına GSYH, daha yüksek çıkıyor. Söz gelimi, 2012 mart ayında dolar kuru 1.8 yerine denge kuru olan 2.05 TL olsaydı, fert başına GSYH dolar olarak daha düşük çıkacaktı.
Dolardaki dalgalanmaların etkisini ortadan kaldırmak ve daha güvenli karşılaştırma yapabilmek için ülkelerin fert başına geliri, satın alma gücü paritesi (Purchasing Power parity-PPP) göre hesap ediliyor. PPP, farklı ülkelerin birbirine göre yani nisbi anlamda satın alma gücünün ölçülmesi için yapılan bir hesaptır. Bu hesapta ABD doları ortak para birimi olarak kullanılıyor.
Diyelim ki Türkiye’de çeşitli mallardan oluşan bir sepet malın fiyatı ABD’de elbette dolar olarak 100 dolardır.. Türkiye de ise aynı mal sepetinin fiyatı 50 dolardır.. Bu demektir ki ABD’de 3000 dolar maaşı olan birisi ile Türkiye’de 1500 dolar maaşı olan birisiyle aynı satın alma gücüne sahiptir.
The Economist dergisi, bu işi daha kolay ifade eden bir yol bulmuş.. Aylık olarak bir Big Mac endeksi yayınlıyor.. Bu endekse göre ABD’de bir Big Mac 2 dolar ve Türkiye’de ise bir dolar ise, bu şartlarda dolar cinsinden hesaplanırsa Türkiye’de Big-Mac yiyenlerin satın alma gücü ABD’dekilerin iki katıdır. Bu örnek satın alma gücü paritesini daha kolay izah etmektedir. Satın Alma Gücü Paritesine göre Türkiye’de fert başına gelir hiç de 10 bin dolar dolayında görünmüyor.
EUROSTAT ve OECD işbirliği ile yürütülen, 2010 yılı Avrupa karşılaştırma programına göre, AB 27 ülke ortalaması 100 olarak alındığında, Türkiye 37 ülke içinde 29. sırada yer alıyor. O kadar ki, Polonya, Macaristan, Slovenya bizden üç - dört sıra daha üstte yer alıyor. Değerli TL, vergi veren fakir halktan, ithal lüks mal kullanan zenginlere gecikmeli olarak gelir transferine yol açıyor. Diyelim ki, bir kişi 100.000 dolara bir araba aldı. Bunun karşılığında 180.000 lira ödüyor. Oysa ki reel kur 2 lira 5 kuruştur. Kur dengesi olsaydı bu araba için aynı kişi 205.000 lira ödeyecekti. Kur dengede olsaydı cari açık olmayacaktı. Ya da düşük kalacaktı. Cari açığın finansmanı dış borçla veya varlık satışlarıyla yapılıyor. Bu kayıplar ve borç eninde, sonunda vergi verenler tarafından kapatılacak. Özel sektör borçlarından dolayı istikrarsızlık olursa bunu da halk sıkıntı çekerek ödeyecektir.