Düşük kapasite enflasyon yaratıyor
Merkez Bankası her ay reel sektörde anket yaparak, imalat sanayiinde ortalama kapasite kullanım oranını yayınlıyor.
Kapasite kullanım oranı , kurulu tesislerin yüzde 100'ünün ne kadarının kullanıldığını gösteriyor. Söz gelimi bir saatte 100 birim mal üretmek üzere kurulmuş bir tesis , aynı saatte 80 birim mal üretiyorsa, kapasite kullanım oranı yüzde 80 'dir.
Piyasa talebi artarsa, kapasite kullanım oranı da artar. Aynı şekilde talep azaldığında, kapasite kullanım oranı da azalır. İktisatta bu nedenle enflasyon baskısı işaretleri için sıklıkla kapasite kullanımı göstergelerini izlemek gerekir.
Genel olarak yüzde 100 kapasite oranına ulaşılması zordur. Çünkü Üretimde enerji kesintileri, makina arızaları, bakım ve onarım çalışmaları , tatiller, grevler, işçi sorunları genel olarak kapasite kullanım oranı nı düşürmektedir. Uluslar arası standartlarda ortalama kapasite kullanım oranının yüzde 90 olması normal sayılmaktadır.
Bizde ekonomide küçülme ile birlikte imalat sanayiinde ortalama kapasite kullanım oranı da düşmeye başladı. Açıklanan Ağustos ayı verilerine göre ortalama kapasite kullanım oranı 76.60 , yatırım malları üretiminde kapasite kullanım oranı yüzde 76.50 ve aramalı üretiminde kapasite kullanım oranı da yüzde 75.50 'ye geriledi.
Sabit giderler aynı kaldığı için kapasite kullanım oranı düşünce üretilen ürün başına maliyetler de artıyor.
Türkiye de ayrıca imalat sanayiinde maliyet artışlarına neden olan faktörler de var.
Ulaşım maliyetleri yüksektir. Çünkü paralı yollar aşırı pahalıdır. Vasıflı işgücü sıkıntısı çekiliyor. Zira vasıflı işgücü yurt dışına gidiyor. (Beyin Göçü), düşük TL nedeni ile ithal girdi pahalıdır.
Aslında Üretimde altyapı hizmetlerinin tamamlanması ve uygun fiyatlarla temin edilmesi devletin görevidir. Orhan Gazi Köprüsü ve İzmir Karayolunu eğer özel sektör arz- talep şartlarına göre yapsaydı, maliyet artı kar artı zaman hesabıyla , kullanma fiyatları şimdiki kadar yüksek olmazdı. Bu maliyet artışları düşük kapasite oranı ile birleşince, Yİ-ÜFE artıyor ve perakendeye TÜFE olarak yansıyor.
Öte yandan bu sene aramalı üretiminde kapasite kullanım oranı , ortalama kapasite kullanım oranında daha fazla düştü. İşin anlaşılmayan yanı da budur. Çünkü TL' nin aşırı değer kaybetmesi, aramalı ve hammadde ithalatını pahalılaştırdı. Ara mallarının ithalata ikame olarak içerde üretilmesi gerekirdi. Böyel olsaydı aramalı üretiminde kapasite kullanım oranı ortalamadan daha az düşerdi. Ortalama kapasite kullanım oranın ın üstünde olurdu. Oysaki tersi oldu. Bu durum piyasa şartlarının , tasarruf- tüketim - yatırım dengesinin bozulduğunu gösteriyor. Bir anlamda ekonomik gidişat siyasi gidişatın girdabından çıkamıyor.
Bugüne kadar Dünya iktisadi konjonktürü tartışırken, iktisat dışı olaylar veri olarak alınırdı veya kısmen etkili kabul edilirdi. Belki Başkanlığa geçiş döneminin getirdiği sorunlardan olabilir… Ancak Türkiye de, iktisadi gidişatı tartışırken veya önlem almak gerekirse, ön sıraya artık siyasi, hukuki ve demokratik sorunları koymamız gerekiyor.