Dünya sahiden can derdinde mi?
Hastaneniz var, cihazınız yok. Doktorunuz var, ilacınız yok. Ne kadar direnebilirsiniz küresel bir salgına karşı; nereye kadar?
***
İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, birkaç gün önce sosyal medya hesabından -"acil" uyarılı- şu çağrıyı yaptı:
"İranlı sağlık personeli cesurca Covid-19 ile mücadele ediyor. Ne var ki, onların bu çabaları içinde bulunduğumuz kısıtlamalar ve tıbbi ilaç/malzeme yetersizliği nedeniyle ciddi anlamda sekteye uğruyor… Virüsler ayrım yapmıyor. İnsanlık da yapmamalı."
***
Peki "insanlık" ne yaptı?
Atlantik Konseyi'nde "İran rejimini değiştirme" çalışması!
***
ABD İran Özel Temsilcisinin, geçtiğimiz ayın başında yaptığı ve gözle görülür hiçbir olumlu sonuç vermeyen "İsviçre'deki yardım kuruluşları yoluyla, İran'a yiyecek ve ilaç göndermek isteyen şirket olursa bir şey yapmayacağız" şovu ve BM'nin cevapsız bıraktığı mektuplarla, BM İnsan Hakları Konseyi'nin "İran hükümeti şunda geç kaldı, bunu yanlış yaptı"larla dolu "durum tespiti"nden başka "insanlığın(!)" attığı -en azından benim takip edebildiğim- somut adım bu İran'a karşı!
Bizdeki PKK açılımının da "mutfağı" olduğu bilinen Atlantik Konseyi'nden Barbara Slavin, Zarif'in "yardım" çağrısından hemen sonra, dalga geçer gibi bir İran raporu yayınladı:
"COVİD 19 / Hırpalanmış İran Sistemine son şok "
İran'daki rejimin daha kaç şoka direnebileceğinin sorgulandığı raporda, Covid 19'un yarattığı tahribattan dolayı görünür olmasa da, İran ile ABD arasında, Bağdat'taki ABD Büyükelçiliği'nin kuşatılması, Kasım Süleymani'nin öldürülmesi, Suudi Arabistan'ın en büyük petrol tesislerinden birine vurulan darbe gibi olaylarla tırmanan sıcak çatışma ortamının sürdüğü kaydedildi. Trump'ın, 2015'teki ambargo kararından itibaren giderek gerilen ve 2019'da İran'ın benzin fiyatlarını arttırmak zorunda kalmasıyla tavan yapan toplumsal buhranın özellikle işlendiği rapor ayrıca dev mezarlıkların kazıldığı uydu fotoğraflarına ve İran İslam Cumhuriyeti'nin "ilk" defa Uluslararası Para Fonu'ndan kredi talep etmesine atıfla, Covid-19'un ülkede yol açtığı hasarın açıklanandan fazla olduğu iddiasını içeriyordu.
Son tahlilde "Ülkenin karşılaştığı tüm zorluklara rağmen rejimin çöküşüne dair hiçbir işaret bulunmadığını, aksine bu çoklu kriz ortamının ülkedeki en sert unsurların gücünü pekiştirmeye hizmet ettiğini ve Batı'ya karşı daha az çatışmacı bir duruş arayanları itibarsızlaştırdığını" kabul eden Atlantik Konseyi'nin öngörüsü "Yirmi yıldır yürürlükte olan teokratik sistemin düşmesi halinde bunun İran'daki muhtemel tek alternatifinin askeri bir diktatörlük olabileceği"ydi.
***
Biz bütün dünyanın aynı şekilde "can derdinde" olduğunu düşünürken, birilerinin, bir masanın etrafında toplanıp üstelik de "can derdine" düşme gerekçemiz üzerinden "Bu rejimi nasıl düşürebiliriz, düşürebilir miyiz", "Bu ülkeyi hangi yolla ele geçiririz" hesapları yapıyor olması bile yaşadığımız "afet"in "doğal"dan ziyade "üretilmiş" olduğu iddialarını güçlendirmiyor mu?
Yeni "fırsatçılar" türemesin de…
Alınan her doğru karar/önlemden sonra başlayan o uğultunun; "ama"yla başlayan sıra sıra kaygılarımızın tek nedeni var;
Alabildiğine "kuralsız" yaşadık bugüne kadar.
Kurallara hatta kanunlara uymayı "enayilik" saydı çoğumuz.
Açık denizde yakalandığı hortumda bir gemiye sahip olmak ne işine yarayacaksa "kendi gemisini kurtarmaya" baktı yalnızca. Umrunda olmadı; ne pahasına?
Şimdi…
Hani o -en ufak sallantıda yerle yeksan olan- uygunsuz zeminler üzerine, usulsüzce inşa edilen, çürük temelli binalar var ya; onlar gibi bütün sistemlerimiz.
En tazesinden minnacık bir örnek:
Vatandaş antiseptik ve dezenfektan bulmakta, eczaneler de tedarikte zorlanır hale geldiği ve tıpkı maske gibi burada da bir karaborsa düzeni devreye sokulduğu için, eczanelere antiseptik hazırlama izni verildi dün itibariyle.
Doğru bir karardı.
Ama acaba bu doğru kararı, doğru uygulayacak bir "düzen"imiz var mı?
Hem kendilerini, hem hasta/hasta adaylarını korumak için tıbbi önlemler almak durumunda olan eczacıların kaçı gerçekte sahiden de eczacı?
Öyle ya; son yıllarda eczacılık diploması kiralamak, "diplomayı çalıştırmak" çok modaydı.
İşini layığıyla yapan, sadece kârına değil yük ve sorumluluklarına da ortak olanları tenzih ediyorum. Ama, bakkal dükkanı çalıştıramayacakken, eczane "işletmeye" soyunan girişimcilerin bu kararı suistimal etmesinden ve olmayan uzmanlıklarıyla, vatandaşa "antiseptik" diye palavradan karışımlar "pazarlamasından" da ne yalan söyleyeyim endişe ediyorum.
SORU-YORUM
"Cumhurbaşkanlığı kabinesi" toplantısı Beştepe'de yapılıyor. Milli Güvenlik Kurulu toplantısı Beştepe'de yapılıyor. 29 Ekim ve her nevi "bayram" kutlamaları, ve dahi iftarlar ve sahurlar Beştepe'de yapılıyor. "15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü" etkinlikleri Beştepe'de yapılıyor. Memleketin bütün muhtarlarıyla toplantılar Beştepe'de yapılıyor. Adli yıl açılış töreni Beştepe'de yapılıyor. Akademik yıl açılış töreni Beştepe'de yapılıyor. Hakim-Savcı adaylarının kura çekimi Beştepe'de yapılıyor. TOKİ'nin kura çekimi Beştepe'de yapılıyor. Koronavirüs'le mücadele toplantısı neden her türlü akıllı sistemi barındıran Beştepe'de değil de, "yetersiz" denilen Çankaya'da yapılıyor? "Devlet" "devletin zirvesi"ni sterilize etmekten aciz değildir veya "can havli"ne rağmen tutup da 'ola ki bir virüs bulaşacak olursa da Cumhuriyet mirasına/hatırasına bulaşsın' diye düşünülmemiştir herhalde değil mi? Yeni tesis ettikleri "rejim" heybetini, haşmetini, kudretini böyle günde göstermeyecekse başka ne zaman gösterecek ki?