Dünya nereye gidiyor?

Geçen hafta, Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Dominique Strauss-Kahn, “ekonomik toparlanmadan dolayı gevşersek, yeni bir kriz gelecek” dedi. Gerçekte IMF’nin de içinde bulunduğu küreselleşme ile görevli aktörler ve spekülatörler dünya ekonomisini kriz potansiyeli taşıyan bir ekonomi haline getirdiler.
Ülkeler, iflaslara izin vermediler. Bu kurtarmalar piyasa düzenini bozdu. Piyasayı daha kırılgan yaptı. Zira:
Verimli çalışan firmalar için haksız re-kabet oluşturdu. İflaslar, piyasa ekono-misinin sigortasıdır. Piyasanın yeniden yapılanması ve dengeye gelmesine imkan verir. Etkin olmayan, verimsiz işletmeler yerine, daha verimli olanları gelir.
Öte yandan küresel süreç, piyasayı kırılgan yaptı. Konjonktürel dalgalanma hızlandı. Ekonomik krizlerin aralığını daralttı.
Küreselleşme hevesi, iktisatta Ricardo’nun “karşılaştırmalı üstünlükler teorisi” nden ilham aldı. Ülkelerin iş bölümü ve uzmanlaşmaya dayanan ticaretleri, fırsat maliyetleri açısından maliyetlerin düşmesine, üretilen malın artmasına imkan sağlar. Bu yolla dünya üretimi ve dünya refahı artar. Ne var ki, uygulama farklı oldu.
Küresel süreç, spekülatif fonların cirit attığı bir dünya yarattı. Finans sektörü aşırı şişerek, reel sektörü temsil etmekten uzaklaştı. Sektörel denge bozuldu.
Dünya ekonomisi ve hükümetleri de finansal sistemin hakimiyeti altına girdi.
Mal hareketleri önünde yine gümrükler var.
Emek yerinde kaldı. Hatta sermaye hareketi hızlanınca, emek hareketi kısıtlandı. Faktörel denge bozuldu.
Sosyal dengeler de bozuldu. OECD raporuna göre (Growing Unequel: Income Distributin and Poverty’in OECD Countries) Çin ve Hindistan gibi nüfusu yüksek ülkelerde, milyonlarca insan açlıktan kurtuldu... Ancak dünyada fakir-zengin farkı arttı. Sendikalar zayıfladı. İşçiler korunmuyor. Çocuk yoksulluğu arttı.
Bundan sonra hiçbir ülke içine kapanmaz. Yapılması gereken, dünyayı spekülatif sermaye tuzağından kurtarmaktır. Bu çerçevede,
1) Spekülatif sermaye ve kısa vadeli sermaye hareketlerini kontrol etmek gerekir. Bu kontrol, vergi, munzam karşılık ve işlem vergisi şeklinde olabilir. Bunlardan birisi veya birkaçı olabilir.
2) Dolar- altın ilişkisi bitince, IMF ve Dünya Bankasını da içine alan Bretton - Woods dünya para sistemi, kur istikrarını ve para sistemine olan güveni sağlamakta yetersiz kaldı. Tek başına dolar rezervlerine bağlı kalan sistem, ABD bütçe açıklarının, dış borçlarının ve ekonomik krizin getirdiği maliyetlerin, dolar rezervi tutan ülkelere ve ABD dışında yaşayıp, cebinde dolar taşıyanlara ödetiyor.
Dünya para sistemini, dolar yerine, Dolar, Avro ve Yenden oluşan yeni bir sepete bağlamak gerekir. Bu sepette yer alacak her üç para da, ülkelerin GSYH ile orantılı olabilir. (dolar yüzde 47, avro yüzde 38 ve yen de yüzde 15 oranında)
3) Dünya para sistemine geçildikten sonra, 10 yıllık bir hazırlıkla “Dünya Merkez Bankası” kurulabilir.
John Maynard Keynes, 1944 yılında bir Dünya Merkez Bankası kurulmasını önermişti. Keynes’e göre bu banka bütün ülke merkez bankalarının üstünde bir uluslararası merkez bankası konumunda olacak ve Bancor adlı bir rezerv yaratabilecekti.
Keynes’in önerisi bu gün için geçerli bir öneridir.
Birleşmiş milletler kararı ile ve arkasında Birleşmiş Milletlerin olduğu bir dünya merkez bankası ve bu bankanın yaratacağı rezerv para Bancor (altın para), para sisteminde istikrar sağlayacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları