Dünya neden bizim karşımıza geçti?
Önceki günler bu köşede; ABD, Avrupa, hatırı sayılır dünya basını ve uluslararası kuruluşların, demokratik özgürlükler ve insan hakları konusunda Türkiye’yi tenkit ettiklerini yazdım.
Yarım asırdır aday olduğumuz Avrupa Birliği de, aynı nedenlerle Türkiye’ye olumsuz bakıyor.
Söz gelimi, düne kadar Türkiye’nin en büyük destekçilerinden olan Avrupa Parlamentosu üyesi İngiliz milletvekili Andrew Duff, Times’e verdiği bir demeçte, “Bence Türkiye, Kopenhag kriterlerini bizim bir sonuca varmamızı sağlayacak kadar bir süre ve derecede ihlal etti” dedi ve AB Komisyonu üyelerinin atanacağı Ekim’de katılım sürecinin askıya alınabileceğini söyledi. Ayrıca, gazeteye göre Duff, Avrupa Parlamentosu’nda “Türkiye fobisi” olan milletvekillerine şimdi Ankara’nın eski destekçilerinin de katılarak “Erdoğan ortadan kayboluncaya ya da AKP içindeki ılımlılar tarafından sınırlandırılıncaya kadar müzakerelerin durdurulması çağrısında bulunduğunu” belirtti.
Kopenhag Kriterleri’ne göre aday ülkelerde siyasi açıdan,
1. İstikrarlı ve kurumsallaşmış bir demokrasinin var olması, (Genel olarak ülkenin çok partili bir demokratik sistemle yönetiliyor olması)
2. Hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü, (Hukukun üstünlüğüne saygı, siyasi müdahalelerin olmaması, idam cezasının olmaması)
3. İnsan haklarına saygı, (ırk ayrımcılığının olmaması, kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın yasaklanmış olması, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Sözleşmesi’nin tüm maddeleri ile çekincesiz kabul edilmiş olması, Avrupa Konseyi Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin kabul edilmiş olması)
4. Azınlıkların korunması (azınlıklara ilişkin herhangi bir ayrımcılığın bulunmaması) gibi dört ana kriter açısından değerlendirmeye alınmaktadır... Ayrıca bu ilkelerin varlığı tek başına yeterli olmamakta, aynı zamanda kesintisiz uygulanıyor olması da gerekmektedir.
Türkiye 2009 yılına kadar, siyasi ve ekonomik alanda itibarı olan ve hatta övgü alan bir ülkeydi... 2009’da Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanı olmasından sonra ibre değişti. Davutoğlu’nun komşularla sıfır sorun sloganının tersine herkesle problemli olduk. Bunun nedeni Davutoğlu’nun Başbakan’ı yanlış yönlendirmesi veya Başbakan’ın Davutoğlu’nu önceki Dışişleri Bakanlarından daha iyi, daha kolay kullanması olabilir. Ancak Türkiye bugün, 2009 ve öncesinin tam tersi ve eksi noktadadır.
İngiliz parlamenterin söylediklerine gelince... Poliste yapılan kitlesel değişiklik, HSYK’yı siyasi iktidarın emrine veren yeni HSYK Yasası, özgürlükleri kısıtlayan İnternet yasası ve MİT yasası karşısında hiç kimsenin farklı konuşmak lüksü yoktur. Farklı konuşanlar haksızlığı ve yanlışlığı savunmuş olur. Hele hele Başbakan’ın Atatürk Orman Çiftliği için olan mahkeme kararına rest çekmesi, hiçe sayması karşısında bundan böyle hangi Avrupa, Türkiye’nin yanında durabilir?
Kaldı ki tepkilere asıl gösterge olan sorun, demokratik özgürlükler ve insan haklarının askıya alınması sorunudur. Avrupa Birliği ve Kopenhag Kriterleri olmasaydı yine de dünya, demokratik özgürlükler ve insan haklarında yapılmakta olan sınırlamaya, otokratik yönetime gidişe karşı çıkacaktı. Çünkü bu iki konuda, yaşayan her insan bugün dünden çok daha hassastır.
Dünyanın Hükümete karşı olan bu tutumunun, halka karşı yönelme riski de vardır. Türkiye’nin muasır medeniyet seviyesi hedefinin, bir siyasi iktidarın veya bir Başbakan’ın elinde olmaması gerekir.