Dünya kazan, Trump kepçe...
Günümüzde yaşanan huzursuzlukların ve kanlı çatışmaların kaynağına bakınca, hep aynı adresleri görüyoruz. Bir de, işbaşında pervasızları varsa, insanlığın vay haline... Dünya kazan, bu efendiler kepçe, karıştır ha karıştır, gidiyorlar. Dünya gücü olmanın sorumlulukları da varmış demezler; soyguna, vurguna, imhaya, katliama, zulme ve kazanca bakarlar. Çünkü temel muharrik güçleri, ırkçılıktır, sömürgeciliktir. Efendilerin kendileri "Beyaz insan", dışındakiler, "Öteki"dirler. Yani; "insanla hayvan arasında muhtelif gelişme kademelerinde bulunan mahluk"turlar; bunlar, "insanlık/beyaz insan" için en büyük potansiyel tehlikedirler. En yakın delilini, dünyanın öbür ucundan gelip Irak'ta 1,5 milyon insanın katledilmesinde, insanlığın yüzünü kızartacak tecavüzlerde gördük. Ama onlar bundan utanmadılar, aksine iftihar ettiler. Çocuklarına "kahramanlık nişanı" olarak, hapishanelerde çırılçıplak soydukları insanların üzerine köpekleriyle çıkıp çektirdikleri fotoğrafları götürdüler. Ama Bu kirli işlerde kendilerinden ölen 30 bin kişi için ülkelerinde yas tutular, büyük üzüntü yaşadılar. Asrımızda, üstü örtülmüş olsa da, derinde böyle bir sapkın felsefeleri vardır. Dün böyleydi, bugünde. Bakınız, çağımızda hâlâ sömürgesi olan bunlar değil mi?
Tarihte bizim milletimiz de dünya gücüydü; hem de binlerce yıl üç kıtanın egemeni olarak. Ama, ırkçılığı ve sömürgeciliği kabul etmediği için; kimsenin malına, canına, diline, dinine, hakkına - hukukuna dokunmadı; aksine devletin teminatına bağladı. Zulmün kol gezdiği topraklarda egemen oldu; ama kültüründe "sömürge" kavramı yoktu; hiç sömürgesi olmadı, öz devletini kurdu. Devlet, adalet üzerine kuruldu; egemenlik kurucu olan Türkündü, ama adalet istisnasız herkes içindi. Dünyanın neresinde bir insanlık faciası varsa, oraya müdahale etti, barışı sağlamayı amaç bildi. Başarılı da olundu çünkü felsefe buydu.
İki medeniyetin fotoğrafı böyledir. Ancak, zamanımızda telakkiler bunun tam tersinedir. Onlar; bu asırda bile yaptıklarına bakılmaksızın özgürlükçü, demokrat, hukuktan ve insan haklarından yana; "medeni"dirler. Ama Türkler, ilk ve ortaçağın karanlıklarında bile insan haklarını, adaleti, hürriyeti ve medeniyetlere saygıyı her şeyin üstünde tuttukları halde, "barbarlar"dır. Çünkü; teknolojik üstünlük ve maddi refahla; hukukun, insanlığın ve medeniyetin temel değerlerindeki üstünlükler bir tutulmaktadır.
BM Kararları ve Filistin
Kudüs tasarısı, Güvenlik Konseyi'nde ABD'nin vetosuyla reddedildi. Sorunu Türkiye ve Yemen BM Genel Kuruluna taşıdı ve teklif 128 oyla kabul edildi. 10/22 sayılı kararla (21.12. 2017); Kudüs'ün statüsünü, karakterini veya demografik yapısını değiştirme niyetindeki kararların yasal bir geçerliliği olmadığı; statünün, BM kararları çerçevesinde yürütülecek müzakereler sonucunda belirleneceği vurgulandı. BM'ye üye devletlere, "Kudüs'te diplomatik misyon kurmaktan kaçınma" çağrısı yapıldı.
Siyasi de olsa bu karar, bir anlamda insanlığın vicdanını yansıtması bakımından çok önemlidir. Üç bin yıldır Filistinlilerin yaşadığı bu topraklarda, ABD ve İngiltere'nin himayesinde İsrail devleti (1948) kuruldu. Kurulmasıyla beraber yayılma başladı, bölge istikrarı ve güvenliği bozuldu. Bu yayılmacılık her defasında BM'de görüşüldü, Filistinliler haklı, İsrail haksız çıktı. Ama destekçileri güçlü olduğundan sonuç değişmedi.
Bazı örnekleri hatırlatalım:
181 sayılı karar (29.11. 1947); Filistin toprakları üzerinde birisi Arap diğeri Yahudi olmak üzere iki bağımsız devletin kurulması ve Kudüs'ün silahlardan arındırılması öngörüldü. 194 sayılı karar (11.12. 1948); Kudüs'e BM gözetimi altında uluslararası statü verilmesi ve Filistin'deki kutsal mekanların korunması ve buralara serbest erişimin sağlanması kabul edildi. 38/180 sayılı karar (19.12. 1983) bütün uluslara İsrail ile diplomatik, ticari ve kültürel bağları koparmaları çağrısı yapıldı. İsrail'in BM Sözleşmesi'ne uymadığı da kaydedildi. İsrail bu karara da uymayacağını ilân etti.
Bu bilgilere güç, insanlık değerlerine galebe çalıyor. Medeni denilen dünyanın, hukuktan, insan haklarından anladıkları budur. Egemen güçlerin bu sömürgeci ve ırkçı zihniyeti sürdükçe, insanlığın huzur bulması pek kolay olmayacak demektir.
Lozan'ı tartışmaya devam
Erdoğan'ın "Lozan güncellenmeli" derken adalarımızın işgalinden hiç bahsetmeyişi Yunanlıları pek memnun etmiş. Müyesser Yıldız yazıyor: Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Kotzias ilginç bir açıklama yapmış; "Biz Türkiye ile yeni bir barış süreci başlatmak istiyoruz. Erdoğan, Türkiye'de sözüne güvenilir tek liderdir. Müzakerelerde kiminle görüşürseniz görüşün Erdoğan'dan başka sözünden dönmeyecek, üstlendiği yükümlülüklerden kaçınmayacak başka biri yoktur. İki devlet arasında yeni bir barış süreci başlatmak, Türk/Yunan ilişkilerini görüşmek istiyorsanız Erdoğan ile görüşerek, anlaşacaksınız. Kıbrıs sorunu da Erdoğan'sız çözülemez."
Yunan Meclisinde konuşan Kotzias, Erdoğan'ın "Lozan güncellenmesinden" esas kastettiği şeyin "Türkiye'nin doğu sınırları ile alakâlı" olduğunu öne sürmüş."
Herhalde, "Ermenistan" ve "Kürdistan" sınırlarından; Sevr'den bahsediyor.
Evet "barış"… Kıbrıs, Ege, ekümen Patrikhane, Batı Trakya, hatta Pontus'a evet derseniz, "barış" kucağınızda demektir.