Dünya iniş dönemine girdi

2008-2009 küresel finansal krizinden sonra, ABD-FED'in ve Avrupa-Avrupa Merkez Bankası (ECB) nın faizleri düşürmesi, para genişlemesi küresel ekonomiyi bir süre idare etti. Ne var ki ekonomide reel dengeler bir defa bozulunca, yalnızca para politikasını kullanarak aynı dengeleri yeniden kuramazsınız. 2008 krizinin nedeni, finans sektörünün reel sektörü temsil etmekten uzaklaşması, balon yapmasıydı.

Küreselleşmeye hakim teori Monetarizmde, Friedman; ''Para arzındaki artış oranı ile nominal gelirin büyüme oranı arasında ilişki vardır. Ancak çok kesin değildir." diyor.

FED ve ECB'nın para arzını artırması, krizin derinleşmesini önledi, fakat kriz sonrası Dünya kriz öncesi büyüme oranlarını yakalayamadı.

Kaldı ki para genişlemesi, kriz sonrası uluslar arası ödeme aracı olan dolarda kırılganlığı artırdı. Dolar ve Euro'ya olan güven azaldı. Bu nedenle başta Çin ve bazı ülkeler resmi rezervlerinde altının payını artırmaya başladılar. ABD'nin doları bir ambargo silahı olarak kullanması da yine dolara olan güveni azalttı.

Reel dengeler ile; GSYH da büyüme, imalat sanayii üretimi, sektörel ve faktörel dengelerin gelir dağılımı ve ikili ekonomik yapının oluşmasını, bazı ülkelerde üretimin ithalata bağımlı hale gelmesini kastediyorum.

IMF, Dünya Ekonomik Görünüm Raporu-Ekim 2019 sayısının başlığı "Küresel İmalatın Gerileme Dönemi, Artan Ticaret Engelleri"dir.

Raporda, küresel ekonomide 'senkronize yavaşlama' riskinin olduğu belirtiliyor. Bu nedenle İMF küresel ekonomik büyüme tahminini 2019 yılı için yüzde 3,2'den yüzde 3'e, 2020 için de yüzde 3,4'e düşürdü.

Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde 2019 ortalama büyüme tahmini yüzde 4.'tür. Uzun yıllar çift haneli büyüyen Çin ekonomisi de son otuz yılın en düşük büyümesini yaşıyor. 2019 da Çin için büyüme oranları 2019 için yüzde 6,1 ve 2020 için ise yüzde 5,8 olarak tahmin ediliyor.

Suudi Arabistan, Brezilya, Hindistan'da da 2019 büyüme oranlarında düşme bekleniyor. Dahası Türkiye, Arjantin ve İran'da GSYH küçüldü.

Küresel büyümenin yavaşlaması, 1990 yılından beri ve 2008 para genişlemesiyle devam eden küresel konjonktürün dönmeye başlaması demektir.

Global ekonomiyi zora sokan gelişmelerin başında, bizzat küreselleşmenin getirdiği dünyada zengin-fakir farkının daha da açılması, bazı ülkelerin cari açık vererek fakirleşmesi dış borçlanması ve bazı ülkelerinde tersine cari fazla vererek zenginleşmesi, bazı ülkelerin üretimde ithalata bağımlı hale gelmesi, harp sanayi ve teknoloji de tekel devletlerin ortaya çıkması, sürdürülemez bir ekonomik konjonktür yarattı.

Ticari ve jeopolitik belirsizlikler" de küresel ticareti köstekledi. ABD, Çin ticaret savaşları Brexit'e bağlı riskler küresel ekonomiyi yavaşlattı.

Her ülkede verilen teşvikler de, küresel konjontürün yönünü değiştirecek boyutta zaten olamaz. Ekonomik anlamda yapısal reformlar belki bir süre konjonktürdeki sert inişi zayıflatabilir. Ancak tersine çeviremez.

Küreselleşme refah getirmedi… Çünkü küreselleşme sürecinden önce 20. asrın ilk yarısına kadar ekonomide insan refahının en önemli göstergesi olan kalkınma ön plandaydı. Küreselleşme sürecinde kalkınma bir kenara konuldu, Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYH) da büyüme konuşuldu. Varsa da; yoksa da büyüme. Küreselleşmenin 2008-2009 yıllarında küresel krizden sonra yeniden kalkınma konuşuluyor. Ancak yeterli değil.

Siyasi ve demokrasi de tökezleme, küreselleşmenin yan ürünü olarak ortaya çıktı.

Son on yıldır, Dünyada demokrasi de tahribat arttı. Demokraside tahribat insanlığın yok yere kendine verdiği en büyük cezadır.

ABD'de Trump, Avrupa Macaristan gibi bazı ülkeler ve bazı diğer ülke liderleri toplum için proje üretemeyince, korku siyaseti yapmaya başladılar. Trump, Meksikalılarla ve İslam'la korku siyaseti yaptı. Macar lider göçmenlerle halkı korkuttu.

Pakistan gibi bazı İslam ülkeleri de, laik düzenden şeriat düzenine geçti. Son otuz yıldır Arap ülkeleri ve İran, petrol gelirlerini kendi toplumlarının refahına harcamıyor, biat kültürünü, siyasi İslam'ı ve mezhep çatışmalarını desteklemek için harcıyor. Elbette bu gidişatta sürdürülemez.

Sonuçta, istikrarsızlıkta devletler batmaz fakat halk sürünür. Dünya zorunlu olarak yeni kadrolarla yeni bir çıkış yolu bulur.

Yazarın Diğer Yazıları