Dünya dışlanır mı?
Küreselleşme, ekonomik ve sosyal alanda bir genişleme olarak yayıldı. Ekonomik anlamda küreselleşme daha çok sermaye hareketlerine yaradı. Sermaye işçiye “sen yerinde kal, ben sana gelirim” dediği için emek faktörü daha da kısıtlandı. Mal hareketleri de gümrükler yoluyla sınırlı küreselleşti. Yani ekonomik anlamda tek dünya topal kaldı.
Bununla birlikte, sosyal anlamda tek dünya gerçekleşti. İletişim araçlarının gelişmesi ile dünyanın bir köşesindeki olaylar, diğer köşesinde anında görülüyor... Sosyal anlamda bu tek dünyada, insani değerler, insan hakları ve özgürlükleri gibi sorunlarda empati oluştu. Bunun içindir ki Türkiye’de yaşanan bugünkü Gezi sorunlarına karşı bütün dünya tepki gösteriyor.
Bu tepki siyasi anlamda hükümetlerden, sosyal anlamda halktan geliyor. Mamafih, Başbakan Erdoğan da sık sık Suriye’deki olaylara kayıtsız kalamayacağımızı söylemiştir. Amerikan-Türk Konseyi’nin yıllık konferansında konuşan, ABD Başkan Yardımcısı Biden de “ABD’nin Türkiye’de yaşanan gelişmelerden duyduğu endişeyi dile getirmiş ve sonuca kayıtsız kalamayacaklarını belirtmiştir.”
Demokrasinin küreselleşmesi, uluslararası siyasetin de bu çerçevede yapılmasını zorunlu kılmıştır. Bunun içindir ki bizim için ilk defa ABD’nin en üst düzeyde bir siyaset adamı, Türkiye’nin iç işlerinde kayıtsız kalamayacaklarını açıklamıştır. Toplumsal açıdan, demokrasinin ve özgürlüğün tadını alanlar, bu değerleri geçim derdinden ve karın doyurmaktan daha önde tutuyorlar. Kısaca dünya, insan hakları, demokrasi ve özgürlükler konusunda militanlaştı.
Oxford Üniversitesi’nden 43 akademisyen, 14 Haziran günü Guardian gazetesinde bir bildiri yayınladılar. Bu bildiride, özet olarak “Türkiye’de hak ve özgürlüklerin kısıtlanması, keyfi tutuklamalar, aşırı polis konuşlanması ve polisin orantısız güç kullanması ile Başbakanın tahrikleri karşısında endişe duymaktayız” denildi.
Türkiye, Avrupa Birliği’ne 1987 yılında üyelik başvurusunda bulundu. Avrupa Birliği’ne girmemizi kolaylaştıracak diye Türkiye, Gümrük Birliği’ne girdi ve bu nedenle fedakarlık etti ve önemli kayıplar verdi. Avrupa Birliği Bakanlığı kurarak, Avrupa hedefine ne kadar önem verdiğini gösterdi. Ancak, Gezi Parkı sorununda Avrupa Parlamento’sunun tepkisini çekti. Avrupa Parlamentosu Türkiye’deki Gezi Parkı olayları ile ilgili olarak aldığı kararda, “Hükümetin çoğulculuğa saygılı olmasını, muhalefetin de demokratik kültürün oluşturulmasında sorumluluk taşımakta olduğu” vurgulanmıştır. “İfade, toplanma ve barışçıl protestolara karşı, polisin aşırı güç kullandığı, gözaltına alınanların derhal serbest bırakılmaları hükümetin ve Başbakan’ın tepkilerinin üzüntüyle karşılandığı” bildirilmiştir.
Ayrıca kararda, polisin şiddet eylemleri, Türkiye’nin bölgede demokratik değişimin öncüsü olma rolünün inandırıcılığına zarar vermiştir, denilmektedir. Yine, kararda basın özgürlüğünün kötüye gitmesi, çok sayıda gazetecinin hapiste olmalarından ve yargılanmalarından kaygı duyulduğu da belirtilmiştir.
Bu karar, Başbakan ve hükümet yetkilileri tarafından şiddetle eleştirildi ve “yok hükmünde” sayıldı. Ne var ki bu kararın yok hükmünde sayılması, asıl yok hükmündedir.
Karar alınmış ve deklare edilmiştir. Bu kararın alınmış olması, Türkiye’nin imajı açısından çok zararlı olmuştur. Kaldı ki bugün için uygulama gücü olmasa da Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesi önünde yeni ve önemli bir engeldir.
Ekonomik anlamda küreselleşmeyi benimsemek, Türkiye’nin bol kaynak bulmasına ve 10 yıl refah yaşamasına imkan verdi. Siyasi ve sosyal anlamda küreselleşmeye karşı çıkmak ve dünyayı hiçe saymak da aynı oranda zarar verecektir.