Dolar nereye kadar? (27 Ağustos 2013)
Uzun dönemde dolar kurunun ne olacağını denge kuru belirler. Denge kuru piyasada oluşan kurdur. Ancak bu yalnızca teoride doğrudur. Çünkü piyasa, iç ve dış birçok faktörün etkisi altındadır. Bu nedenle dalgalı kur sisteminde günlük olaylar bile kuru etkiliyor.
Ben denge kurunu, cari açığa yol açmayacak, Türkiye’nin rekabet gücünü düşürmeyecek bir kur olarak görüyorum. Dediğim bu denge kuru için Merkez Bankası’nın, TÜFE bazlı reel kur endeksinin yüz olması gerekiyor. Oysa ki MB temmuz ayı için reel kur endeksini 116. olarak açıkladı. Reel kur endeksinde yüzün üstü TL’nin değerli olduğunu gösterir. Demek ki temmuz ayında TL yüzde 16 oranında aşırı değerli idi. Temmuz ayında ortalama olarak dolar kuru 194 liraydı. Demek ki MB reel kur endeksine göre dolar kurunun 2.20 TL olması gerekirdi.
Bu kur, yani bir dolar 220 lira kur seviyesi, aynı zamanda sıcak para gibi kur üstüne baskı yapan geçici faktörler kalkınca veya iç ve dış istikrar sorunları ortaya çıktığında her zaman kurun 2.20’ye kadar artması yönünde baskı oluşacağı anlamına gelir.
Ekonomi yönetimi cari açığı düşürmek için 2012 yılında büyümede yumuşak iniş dedi. Cari açık azaldı. Ancak cari açık sorunu bitmedi. Hatta bu sene yeniden artmaya başladı. Söz gelimi 2012 yılının ilk 6 ayında 30 milyar dolar olan cari açık bu sene aynı dönemde 36 milyar dolara yükseldi. Dolayısıyla cari açık doların artışı yönünde bir baskı oluşturmaya devam ediyor.
Doların artışı yönünde baskı yapan bir diğer faktör doğrudan yabancı yatırım sermayesi girişinin azalmasıdır. Geçen sene ilk 6 ayda yurtiçinde doğrudan yabancı yatırım sermayesi 8.2 milyar dolar iken bu sene aynı dönemde 4.9 milyar dolara geriledi. Doğrudan yatırımların azalmasının bir nedeni dünya konjonktürüdür... Diğer ve belki de en önemli nedeni de uygulanmakta olan dış politika ve son bir yıldır ortaya çıkan iç huzursuzluktur.
FED para daraltma kararları ve ABD’de faiz oranlarının artması da kurun artması yönünde bir baskı oluşturmaktadır.
Buna karşılık MB’nin kur artışına müdahale etmesini gerektirecek sorunlar da mevcuttur. Bunlardan birisi bankaların ve özel sektörün bir yıl ve daha kısa vadeli dış borçlarıdır. Bu yılın ikinci çeyreği itibariyle Türkiye’nin kısa vadeli dış borcu 126 milyar dolardır. Bunun 87 milyar doları bankaların, 39 milyar doları ise özel sektörün dış borcudur. Dolar kuru arttığında kısa vadeli dış borçların maliyeti de artıyor. Bankalar ve özel sektörün ödeme sorunu ortaya çıkmış oluyor.
Kur artışı döviz bulunduranların bir kısmının döviz bozdurmasına yol açıyor. Bu nedenle döviz arzı artıyor ve piyasa tarafından döviz kurlarının otomatik olarak daha artması önlenmiş oluyor. Türkiye’de hâlâ yastık altında döviz tutanlar var. Ayrıca yurt içi döviz hesapları yaklaşık 120 milyar dolardır.
Enflasyonu artırır korkusu da Merkez Bankası’nı dövize müdahale yönünde baskı oluşturuyor. Kur artışı, ithal ara malı ve hammadde fiyatlarını artırıyor ve üretim maliyetlerini etkiliyor. Ayrıca ithal tüketim malları fiyatlarını da artırıyor. Bunlar fiyatlar genel seviyesine yansıyor.
Sonuç olarak; kurun düşük kalması da birdenbire artması da Türkiye için risktir. Bunun için ben, iki yıllık bir geçiş süreci içinde kurların denge düzeyine kadar artmasını sık sık dile getirdim ve bu köşede yazdım. Şimdi anlaşılıyor ki ekonomi yönetimi bunu yapmak istiyor. Tarafsız bakıldığında doların bir süre 2 lira düzeyinde kalması ve bir süre sonra yeniden 2 lirayı aşacağı tahmin edilebilir.