Doğu Ege adalarına silah ve asker yığınağı
Geçen Cumartesi bu köşede Mavi Vatan tatbikatı izlenimlerimi yazarken tatbikatların dosta güven, düşmana kaygı vermesi hedeflenir demiştim.
Mavi Vatan, Türk kamuoyunun Türk Ordusuna duyduğu güvenin artmasına katkı sunduğu kesin. Ancak dışarıdaki hedef kitlenin başında gelen Yunan-Rum ikilisinde ne kadar kaygı yarattığı biraz soru işareti. Çünkü mesajların ağırlığı iç kamuoyuna yönelikti.
Yunan medyası Türk donanmasının Ege'de uluslararası sularda beklendiği derecede varlık göstermediğine ilişkin haber-yorumlar aktardı. O yazımda tatbikatın tarihinin de karşı tarafa mesaj içereceğini belirtip önerilerde de bulunmuştum.
Mavi Vatan'da olmadı ama Yunan medyasında yer alan haberlere göre Türk Deniz Kuvvetleri yeni yayımladığı bir NAVTEX'te 25-28 Mart ile 15-30 Nisan tarihleri arasında Ege'nin ortası sayılabilecek bir bölgede (kabaca Midilli-Sakız-İskiri adaları üçgeni) gerçek mühimmatlarla atış tatbikat bölgesi ilan etti. 25 Mart Yunanistan'ın bağımsızlık günü ve devamında Ortodoksların Paskalya kutlamaları var. Bakalım Mavi Vatan'da yapamadığımızı bu sefer yapabilecek miyiz? Yoksa iyi niyet gösterisi olarak geri adım mı atacağız.
Mavi Vatan'ın Yunan-Rum ikilisi üzerinde yeterince kaygı yaratmadığı ifademe gelirsek; bunu neye dayanarak söylüyorum derseniz Rum-Yunan ikilisinin Ege, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs'taki işgalci projelerini yoğunlaştırarak yaptıklarına bakın derim.
Yunanistan'ın Türkiye'ye ait 18 ada ve bir adacığı işgal ettiği, buralarda devlet uygulamaları yaptığını artık herkes biliyor. Ayrıca Lozan ve diğer uluslararası anlaşmalarla askersizleştirilmiş statüde olması gereken adalarda asker konuşlandırmış, tatbikatlar yapar hale gelmiştir.
Ve Yunanistan askersizleştirilmiş statüdeki adalarda askerî varlığını artırmaya devam ediyor. Yunan basınındaki son haberlere göre 2015 yılında başlayan proje kapsamında ABD'den alınan 70 adet OH-58D Kiowa Warrior silahlı keşif helikopterleri ABD'den yola çıkmak üzere. Nisan ayının ortalarında gemiyle Volos limanında olacak. Burada ilginç olan bunlardan 36'sının Doğu Ege adalarında ve Trakya'da Meriç sınır bölgesinde konuşlanacak olması.
Bu helikopterlerle Türkiye de 1990'lı yıllarda ilgilenmiş ancak alım gerçekleşememişti. Peki bu helikopterler neyi değiştirir? Bunun yanıtını savunma sistemleri analisti Arda Mevlütoğlu'nun kendi bloğundaki (www.siyahgribeyaz.com) 16 Ocak 2017 tarihli analizinde görüyoruz.
Şöyle diyor Mevlütoğlu: Her ne kadar Irak ve Afganistan'da çok iyi bir sınav verememiş olsa da, OH-58D, Ege ve Trakya bölgeleri için önemli bir kuvvet çarpanı teşkil edebilir. Ege'nin çok sayıda adacık ve kayalıkla dolu ortamında, sütre gerisinde kalarak bölgedeki Türk donanma unsurlarını dost savaş uçakları, gemileri ve adalardaki topçulara bildirerek avantaj sağlayabilir. Benzer şekilde Trakya'da da AH-64D Apache helikopterleri ile birlikte Türk zırhlı tugaylarına karşı fayda görmesi mümkündür. Yunanistan'ın AH-64D'leri Ege'de deniz üzerinde çok alçak irtifada kullanma konseptinin de bulunduğu hesaba katılırsa, bu ikilinin burada da etkin olarak kullanılabilmesi söz konusu olabilir.
Yunanistan ciddi bir ekonomik krizden yeni çıktı. Ordusunun modernleştirilmesine ihtiyacı var. Özellikle Deniz Kuvvetlerinin gemi projeleri çok da istediği hızda gitmiyor.
Ama OH-58D Kiowa gibi projelerle yeni kuvvet çarpanlarını envanterine katıp açığı kapatmaya devam ediyor. Bu helikopter projesinin bu dönemde gerçekleşiyor olması ABD'nin Yunan-Rum eksenine açık desteğinin de kanıtı.
ABD'nin geçen yıl Yunan savaş uçaklarını modernize etmeyi üstlenmesi de bunun bir başka işareti. Yunanistan'ın Dedeağaç, Volos, Kerpe, Girit'te ABD'ye verdiği/vermeyi önerdiği üs kolaylıkları Türkiye'nin Ege'de gözünü hiç kırpmaması gerektiğini gösteren diğer gelişmeler. Çünkü Yunanistan, Ege'de arkasına sadece AB değil ABD'yi de almış durumda. ABD'nin GKRY'den Kıbrıs'ta askerî üs kolaylığı arayışında olduğu biliniyor. Bu duruma Rusya bile tepki gösterirken Türkiye'nin sessiz kalması anlaşılır değil.
Nitekim Yunanistan-GKRY-İsrail arasındaki enerji merkezli ortaklığın ABD'nin katılımıyla dörtlü askeri ittifaka dönüşmekte olduğu gözden kaçırılmamalı. Nitekim 20 Mart'ta Kudüs'te bu üç ülkenin liderler zirvesine ABD Dışişleri Bakanı Pompeo da katılarak bu ittifakı resmîleştirecekler.
Türkiye'nin önüne konulan ve maalesef Türkiye'yi yönetenlerin de sıcak baktığı statükonun korunmasına yönelik müzakere süreçleri, istikşafi görüşmeler gibi içi boş süreçler Yunan-Rum ikilisinin lehine, Türkiye'nin aleyhine.
Çünkü statükoyu koruma adına Yunanistan işgallerini genişletip derinleştirirken iyi niyet adımları, jestler hep Türkiye'den bekleniyor, o da geliyor maalesef.
Buna rağmen silahlar, tavizler, siyasi-ekonomik destekler Yunan-Rum ikilisine, tehditler-yaptırımlar Türkiye'nin payına düşüyor. Bu bile Türkiye'yi yönetenlerin şapkasını önüne koyup nerede hata yaptık, niye kaybeden hep biziz diye düşünmesini gerektirmiyor mu?