Diyalog kardeşliği...
Gazeteci Uğur Mumcu’nun, infazından hemen önce “MOSSAD kozası” dediği Barzani
Türkiye’deki muhafazakar yandaşlarıyla birlikte “Kürdistan” manifestosu yayınladı
İstanbul, 16 Ocak günü “Türkiye-Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi İlişkilerinde Medyanın Rolü” başlıklı, ilginç bir toplantıya ev sahipliği yaptı. Toplantıya katılan isimler de, en az bu içerik kadar ilginçti:
ABD Başkanları Jimmy Carter, Richard Nixon ve ‘yeşil kuşak’ projesinin mimarı da olan, ABD Dışişleri Bakanlarından Yahudi kökenli Henry Kissinger ile yaptığı röportajlarla dikkat çeken Ardan Zentürk, ABD’de (Kansas) eğitim müfredatında yapılacak değişiklikle ilgili “bilirkişi” olarak dinlenecek kadar “güven” uyandırmış olan Mustafa Akyol (aynı zamanda Taha Akyol’un oğludur), gündeme en son “Balbay Günlüklerini sızdıran gazeteci” olarak gelen Doğan Akın, eski RP’li, HADEP’li, Taraf’ın gedikli yorumcusu Altan Tan, Soros destekli kurumlar arasında adı geçen Helsinki Yurttaşlar Derneği’nin kurucularından Ümit Fırat, PKK itirafçılarının hayatlarını kitaplaştıran, ’Tarafgiller’den Nevzat Çiçek, İsveç, Fransa gibi Avrupa ülkelerinde “pişen” Yavuz Baydar ve Ali Bulaç, Abdulhamid Bilici, Nurten Somuncu gibi “Türkiyeli” gazeteciler ile KDP İletişim Üyesi Aza Haseeb, Kürdistan Diyalog Kurumu Başkanı Aras Darwesh ve Aso Dergisi Başyazarı Arif Qorbanee...
Barzani diyalog grubu
Bir çeşit ’Barzani diyalog grubu’ oluşturulan yukarıdaki toplantıda alınan ve odatv.com’un duyurduğu kararlara geçmeden önce, 17 yıl önce uğradığı suikast sonucu ölen gazeteci Uğur Mumcu’nun, yine odatv’de “Acaba bu yazı yüzünden mi öldürüldü?” anonsuyla gündeme getirilen, 7 Ocak 1993 tarihli Cumhuriyet’te yayımlanmış “MOSSAD ve Barzani” başlıklı son yazısını okuyalım:
“Ortadoğu’nun karanlık bir kuyu olduğu her gün biraz daha anlaşılıyor. Kanıtlanan son ilişki MOSSAD-Barzani ilişkisidir. MOSSAD, İsrail’in gizli istihbarat örgütüdür. Bu örgütün, Kürt lideri Molla Mustafa Barzani ile ilişkileri olduğu söylense daha önce kim inanırdı?
Barzani’nin CIA ile ilişkisi artık belgelendi. Kimse bu ilişkiye, ”Hayır olmadı“ diyemiyor. CIA-Barzani ilişkileri biliniyordu da MOSSAD-Barzani ilişkileri bilinmiyordu.
MOSSAD’ın Barzani ile ilişkileri Londra ve Sydney’de yayınlanan ”İsrael’s Secret Wars-A History of Israel’s Intelligence Services“ adlı kitapta sergileniyor. Kitap, İngiliz The Guardian gazetesinde 1984 yılından bu yana Tel-Aviv muhabirliğini yapan Ian Black ve Washington’daki Brooking Enstitüsü’nde çalışan öğretim üyesi Benny Morris tarafından yazılmış. Kitapta MOSSAD-Barzani ilişkileri, İsrail Dışişleri Bakanlığı ve MOSSAD yazışmalarına dayanılarak açıklanıyor. Önsözde, kitabın yayından önce İsrail ordu yetkilileri tarafından da incelendiği yazılıyor.
MOSSAD’dan 50 milyon dolar
Kitapta 1967 Arap-İsrail Savaşı’ndan sonra, MOSSAD’ın Kürtlerle ilişki kurduğu (sayfa.327), Mısırlı ünlü gazeteci Hasan el-Heykel’in İsrailli subayların Kürtler aracılığıyla Irak’tan radyo bağlantıları kurduğunu,1971 yılında açıkladığı anlatılıyor.
1969 yılı Mart ayında Kerkük petrollerine yapılan saldırının da İsrail tarafından yapıldığı açıklanıyor. 1972 yılında imzalanan Sovyet-Irak Dostluk Antlaşması’ndan sonra İran Şahı, ABD Başkanı Nixon ile gizli görüşme yapıyor; bu gizli görüşmeden sonra CIA tarafından ”Kürdistan Demokratik Partisi“ne üç yıl içinde 24 milyon dolar gönderiliyor.
Barzani’nin Irak rejimine karşı ayaklandığı yıllarda, ABD-İsrail-İran üçlüsü bu ayaklanmayı destekliyor. Barzani-ABD ilişkileri, ABD Dış işleri eski bakanı Henry Kissinger eliyle yürütülüyor. MOSSAD-Barzani ilişkileri de İsrail ’in Tahran ’daki askeri ateşesi Yaakov Nimrodi (MOSSAD Ajanı) aracılığı ile gerçekleşiyor.
Nimrodi ’nin üstlendiği görev ilginç: Nimrodi, Sovyet silahlarının Barzani’nin eline geçmesinde rol oynuyor. (sayfa. 328-329) Kitapta, MOSSAD’dan Kürtler’e 50 milyon dolar para verildiği, ABD kaynaklarına dayanarak açıklanıyor. (sayfa.328)
70’li yıllardaki bu ilişkiler bugün sürüyor mu?
Kitaba göre sürüyor. Körfez Savaşı sırasında Irak ’ın attığı Scud füzelerinin Tel-Aviv’e düşmesi üzerine bu ilişkiler yeniden başladı. (sayfa.521) Baba Molla Mustafa Barzani ile kurulan ilişkiler, simdi de oğul Mesud Barzani ile sürüyor. MOSSAD, Barzani’ye Avrupa kahvelerinde çekler vererek bu desteği sürdürüyor. Kitapta, Mesud Barzani’nin İsrail’e gizlice giderek yardım istediği yazılıyor. Bu ilişkiler sürüyor ve anlaşılıyorki daha da sürecek...Gizli yollarla sürecek, açık yollarla sürecek...
Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD ’ın Kürtler arasında? Yoksa CIA ve MOSSAD, antiemperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?”
Medya ayağı İstanbul’da
Mumcu’nun kaleminden, KDP’nin CIA ve MOSSAD sponsorluğunda yürüttüğü “anti-emperyalist Kürt hareketi!”nin kodlarını okuduktan sonra, 2010 İstanbul’una geri dönelim. Bakın aynı KDP’nin ortaklığında düzenlenen toplantının sonuç bildirisi hangi kararlardan oluşmuş:
“l Gazetecilerin bir araya gelmesi, birbirlerini anlamaları için önemli bir adım olup devamlılığının sürdürülesi gerekiyor.
l Türkiye’nin 100 yıldır süren ’bölünme’ korkusu, Kurdistan’nın da 100 yıldır süren ’milletinden ayrılma’ korkusu halk üzerinde negative bir psikolojik etki bırakmıştır.
l Kürdistan gazetecileri Irak anayasasında tanınan ’Irak Kürdistanı’ isminin kullanılması vurgusunu yaptı.
l Türkiye Medyası’nın Kürdistan Bölgesi ile ilgili haber yapabilmeleri için gerekli yardım ve kolaylıklar sağlanacaktır.
l Irak Kürdistanı Medyası Türkiye’deki Kürtlerin sorunlarına destek vermek amacıyla yayınlarında geniş yer verecek. Her iki tarafın ilişkilerinin gelişmesi konusunda medyaya büyük rol düşüyor.
l Özel haber sitelerinin Kürtçe ve Türkçe dillerinde haber yapmaları için gerekli ortamın yaratılması.
l Aktif projelerin devamını sağlamak için her iki taraftan oluşacak bir medya komisyonunun kurulması için çalışmalara başlanılacak.”
Türkiye’nin BOP’ta üstlediği rolü ve medyanın bu konudaki “zemin döşeyici” işlevini de hatırlayarak, Mumcu’nun 90’ların başında “70 ’li yıllardaki bu ilişkiler bugün sürüyor mu?” diye gündeme getirdiği o soruyu, “90’lı yıllardaki bu ilişkiler bugün de sürüyor mu?” diye tekrarlayalım.
Bakalım, o toplantıya katılan gazetecilerin 17 Ocak 2010 sabahından itibaren yazıklarında, konuştuklarında bir cevap bulabilecek miyiz?
* * *
‘Çetin Altan dönek oldu’
Madem ki, ordunun önde gelen komutanları, generalleri, albayları, binbaşıları, yüzbaşıları, harp oyununu 2003 yılında planladılar. Yedi yıl geçti. Niçin balyozu indirmediler? Ben düşünüyorum ki “balyozu kaldırma” planı yapanlarla bugün kocaları dünyadaki ve Türkiye’deki bütün Amerikancı darbeleri planlayan ABD gizli örgütü CIA’da çalışan yasemin bakışlı gazetecilerle, “babaları darbe şakşakçılığı yaparak” şöhret olmuş kırmızı şafak duruşlu tetikçi gazetecilerin eline bu planları “Al yayınla...” diye verenler, ortak bir merkezin oyuncularıdır. Balyozlu harp oyunu yapanlarla “kalkmış, nedense indirilmemiş balyozu şimdi 7 yıl sonra deşifre edenler” seçim ortamına girildiği şu günlerde iktidarın oy kaybını önlemek için “ortak hareket” ediyorlar. .
Parasız tek hece yazmamış
O yıllar; Aziz Nesin’in ilk kez “Çetin Altan sosyalistlikten döndü, bir dönek oldu” diye yazdığı ve Hıfzı Topuz’un da kitabında anlattığı; ’Paris banliyö istasyonunda “Ben komünistim” diye bağırma hikâyesi’kulaktan kulağa dolaşıyordu. Çetin Altan, bitişe girmişti. Fakat İsmail Cem, Güneri Cıvaoğlu’nu etkiledi, büyük paralar verdiler, Paris’te kirasını gazetenin ödediği ev tuttular, çok büyük bir reklam propagandasıyla Çetin Altan Güneş’e geldi.
Gazete maaşları ödeyemez hale geldiği için biz bütün çalışanlar “4 ay maaş almadan” devam ettik. Bir tek Çetin Altan, “Maaşımı almazsam yazıyı keserim” tehdidinde bulundu ve İsmail Cem’in de onu koruyan tavrıyla parasını almaya devam etti. Çocuklarını kolejlerde okutup, yurtdışında master yapmalarına katkıda bulundu. O çocuklardan biri olan Ahmet Altan’ın yönettiği gazetede yayınlanan “Balyoz darbesi” haberinde; rahmetli İsmail Cem’in adını darbe yapacak generallerin “Bakanlar Kurulu’na üye” listesinde, doğrulatmadan, gazetecilik ahlakı filtresinden geçirmeden yayınladılar.
l Necati Doğru / Vatan
* * *
Sazan medyaya isyan yakışmaz
Bazıları, planın hazırlandığı öne sürülen dönemde “siyasal yazar” olmadığını hatırlatıyor, bazıları demokrat olduğu halde, adının “yararlanılacaklar” listesinde yer almasına isyan ediyor. Bazı meslektaşlarımız, “Ben o zaman yazar değildim” ya da “Ben o zaman orada çalışmıyordum” gibi açıklamalarla kendilerini savunmaya çalışıyor. Önce şunu soralım: Bugüne kadar söyledikleri, yaptıkları, yazdıkları doğru çıkmayan kimi merkezlerin elinde rehin olmayı isteyerek ve bilerek kabul eden “sazan medya”nın, böyle iddialar, böyle listelemeler karşısında isyan etmeye hakkı var mıdır? Sonra... Neyi tartışıyor, neyi kanıtlamaya çalışıyorsunuz? Bütün medyanın sorgusuz sualsiz üstüne atladığı, darbe amaçlı olduğu iddia edilen planda neler vardı? Korkunç şeyler... Şimdi soralım yine: Bir başka ülkeyle savaşı göze alan, en az 200 bin kişiyi toplama kamplarına gönderen, uçaklar düşürüp camiler bombalayan, karşı gelenlere ateş açan bir darbenin gazetecilerden “yararlanma”ya ihtiyacı mı olur?Öyle bir darbenin ne “tutuklanacaklar”la ne de “yararlanılacaklar”la işi olabilir. Ya da bir gazetecinin böyle bir darbeyle ne işi olur? Post-modern darbe mi bu? l Hikmet Bila / Vatan
* * *
Özal demokrasi şampiyonu muydu?
Geçen haftayı da ’tek adam’, ’otoriter’ yönetim tartışmalarıyla geçirdik.. İktidara çok yakın olan bir gazete hemen yayına başladı; bunlar Turgut Özal için de aynı şeyi söylemişlerdi.. Özal demokrasi şampiyonu muydu?
Hayır.. Özal’ın ’tek adam’ olma hayali vardı..
Tek adam olmanın birinci yolu, güçlü rakiplerini bertaraf etmektir.. Özal denedi.. Güya siyasi yasakları kaldırmak için referanduma gitti ama meydan meydan dolaşarak halktan yasakların devamı için oy istedi..
Demirel, Ecevit, Türkeş, Erbakan, Baykal yasaklıydı.. Kadroları da.. Özal’ın sağ kolu Güneş Taner’in üzerinde ’no’ yazan tişört giyerek kürsüye çıkmasını hatırladınız mı?
Özal ’tek adamlığını’ referandumla tescil etmeye kalkmıştı.. Türkiye kıl payı kurtuldu.. Yüzde 49.84’e karşı 50.16 ile yasaklar kalktı..
Tersi olsaydı, referandumdan yasak çıksaydı Özal ne olacaktı? Tek Adam..
AKP’ye yakın gazete, Özal’a da aynı şeyi söylediler diye yayın yaptı.. Beni en çok hayrete düşüren Başbakan’ın da bu görüşe katılmasıdır.. 1987 yılındaki referandumda Erdoğan Refah Partisi İstanbul İl Başkanı’ydı.. Liderleri Erbakan ise yasaklıydı.. Erdoğan ’siyasi yasaklar kalksın’ diye kapı kapı dolaştı.. Özal’ın yasaklar sürsün kampanyasına karşı çıktı.. Peki karşı çıkarken halka ne dedi?
Erdoğan o gün Özal için ne demişse, o günün gazeteleri de Özal için benzer şeyler söylediler..
l Mehmet Tezkan / Milliyet
* * *
Anayasa’ya aykırı yasayı onayladı
Anayasa Mahkemesi askere sivil yargı yolunu açan AKP yasasını CHP’nin başvurusu üzerine inceledi ve iptal etti. AKP lehine unsurları mutlaka değerlendiren Haşim Kılıç da kararda ret oyu kullandı. Demek ki Anayasa’ya uygunluğunu savunmak mümkün değildi. Bu yasa Cumhurbaşkanı Gül’ün de onayından geçmişti. Sonuçta Cumhurbaşkanı Gül Anayasa’ya açıkça aykırı bir yasayı Resmi Gazete’de yayımlatarak aylarca sivil - askeri yargı kaosuna neden oldu. Nereden baksanız skandal... l Melih Aşık / Milliyet
* * *
MİNİ YORUM
Medya kralı
Okan Bayülgen’in, Medya Kralı programında, 12 Eylül Anayasası, darbeler vs. diye eveleyip geveleyen Mehmet Ali Alabora’yı susmak zorunda bırakan sözlerine kulak verin: “Darbe planladığı iddia edilenleri durdurmak için yapıldığı iddia edilen operasyonlara alkış tutanlar, Türkiye üzerinde oyun oynayanlar tarafından kullanıldıklarının farkına vardıklarında; Türk Milleti de Amerika’da kurulmayan bir partiyi “tiwitlediğinde!” herşey yoluna girer.”