Dışa bağımlı ekonomi dikiş tutmaz

Ekonomide yaşanan istikrar sorunu, Merkez Bankası başkanının değişmesi ve Hazine ve Maliye Bakanının istifası ile ekonomi yönetimine de yansıdı. Ekonominin içinde bulunduğu yapısal ve kronik sorunlar karşısında hiçbir yönetim kısa dönemde işin içinden çıkamaz. Ekonomi yönetimleri panik içine girerse günü kurtarmakta zorlaşır.

Kısa vadede yapılacak tek yol, İMF ile anlaşarak taze döviz girişi sağlamaktır. İMF ile anlaşmanın maliyetleri de var. 2001 krizinde bu maliyetleri yaşadık. Güçlü ekonomiye geçiş programı işçi ve memura, çiftçiye kemer sıktırdı. Eğer bu günkü istikrar sorunu devam ederse ekonomi İMF'nin getireceği kısa dönemli maliyetlerden daha ağır sorunlara gebedir.

Neden bu duruma geldik? Bunun cevabı siyasidir ve bu cevabı seçmen verecektir.

Ekonomiye gelince… Bu defa geçmiş krizler gibi bir yılda yeniden büyüme sürecine girmemiz mümkün değildir. Çünkü ekonomi adeta işgal altındadır.

Üretimin ithal girdiye bağımlı olması, bankaların yüzde 40'tan fazla yabancı sermayeye ait olması, bütçenin artık yol ve köprü müteahhitlerine çalışması, bunlardan birkaçıdır.

Üretimin ithal girdiye bağımlı olması devam ederse, ekonomi dikiş tutmaz.

Üretimin ithal girdiye bağımlı olması, işsizliği artırdı. Kur artışı enflasyona birebir yansıyor. Bu bağımlılık cari açığa neden oldu. Bu sorunları üretim dışa bağımlı iken çözme imkanımız yoktur.

Üretimin dışa bağımlı olmasında en büyük günah ithal girdi payının yüzde 40, yüzde 50 olmasını şehir efsanesi olarak yorumlayan, büyüme varken cari açığın önemi yok diyen iktisatçılarındır. Gerçekte Merkez Bankasının imalat sanayiinde yapmış olduğu anketler var. Bu anketlerden Türkiye İmalat Sanayii İthalat Yapısı Mart 2010'de imalat sanayii firmaları ile yaptığı anket sonuçlarına göre, imalat sanayisinde "ithal hammadde ve malzeme kullanımının toplam girdi içindeki payı yüzde 65,1'dir. Toplam üretim maliyeti içindeki payı ise yüzde 54,6'dir."

Yine Merkez Bankasının ''The Evolution of Import Content of Production and Exports in Turkey: 2002-2017'' adlı başka bir araştırmasında, 2012 verilerini baz alarak 2017 ithal girdi tahminleri var. Aşağıda grafikte sektörler itibariyle ithal girdi oranları yer alıyor. Bu grafik, imalat sanayiinde yüksek oranda ithal girdi kullanıldığını çok net olarak gösteriyor.

Bu yapı neden oluştu? Merkez Bankası 2003 yılı ve TÜFE bazlı reel kur endeksine göre TL kuru 2015 yılına kadar aşırı değerliydi. TL'nin dövize göre en yüksek değeri 2007 yılındaydı. 2007 yılında reel kur endeks değeri 128 oldu. TL yüzde 28 oranında daha değerliydi. TL'nin değerli olmasının nedeni cari açıktan daha yüksek oranda yabancı sermaye girişi ve bu yolla döviz arzının artması idi. Toplam net yabancı sermaye girişinin yüksek olduğu dönemlerde TL de aşırı değer kazandı.

TL'nin aşırı değer kazanması nedeni ile ithal tüketim malları ve üretimde kullanılan girdiler, yerli üretimden daha ucuza geldi. Bunun için iplik üretim merkezleri olan Gaziantep'teki, Denizli'deki iplik fabrikaları kapatılarak tekstil sektöründe ithal iplik kullanılmaya başlandı. Bunun gibi üretimde ithal aramalı ve hammadde oranı arttı.

Şimdi tersi oldu… Kur şokları yaşıyoruz. TL aşırı değer kaybetti. Ancak ithalata bağımlı yapı değişmedi. Çünkü ekonomi yönetiminin ithal girdileri içeride üretmek gibi bir dertleri yoktur. Güven sorunu da ortaya çıkınca, ithal girdileri kimse içeride üretmeyi göze alamıyor.

Çözümü çok açıktır… Hukuki, demokratik ve siyasi güven ortamı yaratarak yatırımların yolunu açmak gerekir.

Yazarın Diğer Yazıları