Dış borç deyip geçmeyelim...
Merkez Bankası kısa vadeli dış borç stokunu 87 milyar 88 milyon dolar olarak açıkladı. 2000 yılında kısa vadeli dış borç stoku, 28 milyar 301 milyon dolar idi.
Türkiye’nin toplam dış borcu ise, 320 milyar dolara yükseldi... Bunun yaklaşık 100 milyar kadarı devletin, kalan 220 milyar doları da özel sektörün dış borcudur.
Aslında dış borçlarda kamu ve özel sektör ayırımı yapmak gerekmez. Çünkü ister özel sektör ister devlet dış borç alsın, Türkiye’ye mal ve kaynak girişi olur. Tersine ödeme ile de kaynak çıkışı olur. Kaldı ki, ister devlet ister özel sektör olsun, dış borç ödemede dövize ihtiyaç var. Döviz de her zaman Türkiye’nin yumuşak karnı olmuştur.
Kısa vadeli dış borçların 55 milyar doları bankaların... Bankalar dış borç alıp, özel sektöre ve tüketiciye kredi olarak veriyor. Kısa vadeli bu dış borçların 30 milyar dolar kadarı da özel sektörün dış borcu. Özel sektör ithalat nedeniyle borçlanıyor. Yahut dış borç maliyeti daha düşük olduğu için borçlanıyor. Ancak kısa vadeli borçlar, bir yıldan daha kısa vadeli oldukları için, kur artışları özel sektörün ve bankaların kısa vadeli borç maliyetini artırıyor. Bunun içindir ki Merkez Bankası kur artışını frenlemek istiyor. Bu politikanın maliyeti daha ağırdır. Çünkü kur dengesi sağlanmadığı içindir ki dış işlemler cari açığı da düşmedi. Devam ediyor.
Türkiye’de kısa vadeli dış borçların yanında, 105 milyar dolara ulaşan kısa vadeli sermaye (sıcak para) de var. Sıcak para da kısa vadeli borç demektir. Üstelik ne zaman çıkacağı belli olmadığı için daha da risklidir.
Sıcak paranın bir kısmı borsada, bir kısmı ise mevduattadır. Borsanın yüzde 70’i yabancı olduğu için, tamamının birden çıkması düşünülmez. Ancak kısa vadeli mevduatın tamamı çıkabilir. Bunun içindir ki , Türkiye’de kısa vadeli borçla sıcak para birleşince, kırılganlık artıyor risk oluşturuyor.
1) Yüksek ülke riski, dış borç faizlerinin ve dolayısıyla dış borçlanma maliyetinin artmasına sebep oluyor.
2) Kısa vadeli dış borç ve sıcak para yatırımları engelliyor. İki yola engelliyor. Birincisi, sıcak paranın olduğu ülkeye, doğrudan yabancı yatırım sermayesi gelmiyor. Türkiye’ye gelen doğrudan yabancı yatırım sermayesi, özelleştirmeden şirket satın alan veya banka satın alan sermayedir. İkincisi, sıcak para çıkışını önlemek için faizler artınca, yüksek faiz yatırımlarını engelliyor.
3) Merkez Bankası yüksek döviz tutmak zorunda kalıyor. Sıcak paranın ani çıkışıyla meydana gelebilecek paniği önlemek için Merkez Bankası daha yüksek döviz stoku bulunduruyor. Bu stok için faiz ödüyor. Faiz maliyeti toplumun katlandığı ilave bir maliyettir. MB’nin döviz rezervleri Temmuz 2011 ayında 94 milyar dolar iken, şimdi 79 milyar dolara gerilemiştir.
4) Türkiye cari açık veren bir ülke olduğu için, dış borç ödeme kapasitesi düşüktür. Bu sorun da borç maliyetlerini artırıyor ve aynı zamanda Türkiye’nin raitinginin düşük (yatırım yapılamaz olarak kalmasına sebep oluyor.
5) Daha da önemlisi; Türkiye dış borç alarak yatırım yapmıyor. Bu borçla ara malı ve hammadde ithalatı ve tüketim malı ithalatı yapıyor. Eğer yatırım yapmak için dış borç almış olsaydık, bu borçlar kendi kendini öderdi.