Dış açığı kim istiyor? -1-
Mart ayında dış ticaret açığındaki rekor artış, ekonomik sorunlarda yeni bir telaşa neden oldu. Ne var ki tartışmalarda değişen bir şey yok. Son on yılda neden Türkiye dış ticarette hep kaybediyor? Ortaya çıkan cari işlemler açığını bu şekilde sürdürmek bu topluma neye mal oluyor?
- Cari açık, bugün kimsenin cebini etkilemiyor. Ancak bu açığı kapatmak için:
- Türkiye sıcak paraya mecbur kalıyor. Sıcak para da ekonomide kırılganlığı artırıyor. Varlıklarını, altyapısını, kârlı şirketlerini ve bankalarını yabancıya satıyor. Yurt dışına ciddi kâr transferi yapılıyor.
- Özel sektör ve devletin dış borcu artıyor. Dışarıya faiz transferi oluyor. Yani, cari açık ağır işleyen bir kanser gibi Türkiye’yi kemiriyor. Zengin ülkeler sırtımızdan kazanıyor. Türkiye’de cari işlemler açığının temel nedeni, uygulanmakta olan kısa vadeli politikalar ve ekonomideki yapısal sorunlardır.
Cari açığın artmasının bir nedeni, ‘iç tasarruf açığı’dır.
Türkiye artık tasarruf yaratamıyor. 2002 yılında, toplam tasarrufların GSYH’ya oranı yüzde 19.1 iken, 2010 yılında bu oran yüzde 12.6’ya geriledi. Özel tasarrufların oranı ise aynı yıllar itibariyle yüzde 25.3’ten, yüzde 11.8’e geriledi. İç tasarruf yetersizliği, dış kaynak ihtiyacını artırmıştır. Cari açığa neden olmuştur. Aynı zamanda cari açığın yüksek olması ekonomide belirsizliği de artırıyor. Sonuçta bu gün artık cari açık tasarrufların yatırımlara dönüşmesinin önündeki engellerden birisi haline gelmiştir. Türkiye de tasarruflar düşük ve dağınıktır. Bu dağınık tasarruflar sermaye piyasasında halka arzlarla bir araya getirilip, yatırımların finansmanı yapılabilir. Ne var ki, sermaye piyasasına açılan şirketler, hisse senedi satışlarından sağladıkları geliri, işletme sermayesi olarak ve ithalatın finansmanında kullanıyor.
Sanayici ithal girdi kullanmayı terci ediyor... Üretimde ithal girdi oranı yüzde 70’tir. Değerli TL nedeniyle, ara malı ve hammadde ithalatı iç üretimden daha fazla maliyet avantajı sağlıyor. İthalatı daha cazip kılıyor.
Bir diğer neden büyümedir. Ancak bizde her ne halse büyüme abartılı bir neden olarak görülüyor.
Büyüme, ithalat talebini, mal ve hizmet ithalatını artırır. Ancak aynı zamanda da, dış talep ve rekabet gücü elverdiği ölçüde ihracatı da artırır. Türkiye’de büyüme dünya ortalamasına göre daha istikrarsız bir yapı gösteriyor. Örneğin 2009 krizinde gelişmekte olan ülkeler yüzde 2.6 büyürken, Türkiye 4.7 oranında daraldı. Buna karşılık 2010 yılındaki yüzde 8.9 oranındaki yüksek büyüme oranı ile dünyada yüksek büyüyen beşinci ülke oldu.
Ne var ki daha uzun dönemli bakarsak, büyümeyi abarttığımızı anlarız.
İstikrarsız büyüme nedeniyle bizde ortalama büyüme oranı, gelişmekte olan ülkeler büyüme ortalamasının altında kalmıştır.
Ağıdaki tabloda yer aldığı gibi, 2002 yılını temel yıl olarak 100 kabul edersek, 8 yıl sonra yani 2010 yılında, gelişmekte olan ülkelerde büyüme endeks değeri 166’ya Türkiye’de ise 145.8’e çıkmıştır. 8 yılda, gelişmekte olan ülkeler ortalama yüzde 8 büyürken biz yüzde 5.75 büyümüşüz.
Daha da önemlisi, bizden daha yüksek oranda büyüyen Çin gibi ülkeler, yüksek büyümenin tek başına cari açığa neden olmayacağını gösteriyor.
Sonuç olarak, büyüme de cari açığı etkiler... Fakat Türkiye’de büyüme dışındaki faktörlerin daha etkili olduğu anlaşılıyor.
GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE VE TÜRKİYEDE BÜYÜME ORANLARI
Yıllar Gelişmekte Olan Ülkeler Ortalama TÜRKİYE
2003 6,20 5,30
2004 7,50 9,40
2005 7,10 8,40
2006 7,90 6,90
2007 8,30 4,50
2008 6,10 0,70
2010 7,10 8.9
Endeks 2002=100 1 66.0 145.8