Dinselleşen eğitim
Bir toplum için en büyük yaşamsal tehdit gerçeklerden kopmak, olguları anlamakta ve nedensellik ilişkisini kurmakta başarısız olmaktır!
Konuyu bir örnekle anlatayım ki ne demek istediğimi daha iyi ifade edebileyim:
Ortaçağ Avrupa’sında meydana gelen ve on milyonlarca insanın ölümüne neden olan kara veba salgınını sanırım hepiniz duymuşsunuzdur.
Veba salgını başlayınca halk doğal olarak kiliselere koşup bu korkunç salgının neden olduğunu ve salgına karşı nasıl önlem almaları gerektiğini papazlara sormuşlar.
Papazlar “siz iyi birer Hristiyan değilsiniz, ibadetlerinizi aksatıyor, günah işliyor ve kiliseye yeterince bağış yapmıyorsunuz bu yüzden de tanrı sizi cezalandırıyor. Kiliseye bol bol bağış yapın, ibadetlerinizi aksatmayın ve günah işlemeyin tanrının öfkesi geçer, sizi affeder ve bu melun hastalıktan kurtulursunuz” diye bu soruyu yanıtlamışlar.
Bu öfkeli ve cezalandırıcı bir tanrı tasviri üzerine inşa edilmiş rasyonaliteden tamamen kopuk tipik bir dini söylem ama halk itibar edip, inanmış…
Sonuçta insanlar papazları dinlemiş, ibadetlerine ve günah işlememeye özen göstermiş, kiliselere de bol bol bağış yapıp adeta para yağdırmış.
Aradan bir süre geçmiş ama salgın tüm hızı ile devam ediyor, durmak bir yana git gide şiddetleniyor. Halk gene kiliselere koşup papazlara “biz dini vecibelerimizi yerine getiriyoruz, günah işlemiyor ve kiliseye bol bol bağış yapıyoruz ama veba salgını durmuyor neden?” diye sormaya başlamış.
Papazlar bu sefer halka “tamam bir kısmınız dediklerimizi eksiksiz yapıyor ama aranızda günahkârlar var onlar büyücülük ile uğraşıyor onları bulup cezalandırmazsanız tanrının öfkesi dinmez, sizi affedip salgını durdurmaz” diye cevap vermişler.
Halk bu sefer de papazlara “Efendim tamam büyücüleri bulalım, bulalım cezalandıralım da ama onları nasıl tanıyıp bulacağız? diye sormuş…
Papazlar ise “Büyücüleri tanımak kolaydır onlar kedi besler! diye akıl öğretmişler.
Halk da papazlara inanıp büyücü bunlar diye kedi besleyen insanları derdest edip büyücü bu diyerek kazığa bağlayıp yakmaya başlamış.
Olaylar yayılınca cadılık ya da büyücülükle itham edilmekten korkan insanlar kedi beslemekten imtina eder olmuş.
İnsanlar kedileri beslemeyince fareler evlerde, ambarlarda, ortalıkta cirit oynar hale gelmiş salgın da şiddetlendikçe şiddetlenmiş…
Yukarıdaki örneğin dışında vebanın ortaya çıkmasında diğer bir suçlu olarak farklı din mensupları özelikle de Yahudiler suçlu ilan edilmiş ve onların şehir halkı için hayat kaynağı olan kuyuları veba zehiri ile zehirledikleri iddia edilmiştir. Özellikle 14. yüzyılda Yahudilere yönelik olan bu suçlamalar artmış ve birçok Yahudi’nin sorgusuz sualsiz öldürülmesine neden olmuştur. Yahudilere karşı uygulanan bu cezalandırmada papazlar çok önemli bir rol oynamış ve halkı onlara karşı kışkırtmışlardır.
Oysa biz bu gün biz veba denilen hastalığın farelerin taşıdığı parazitler aracılığı ile yayıldığını biliyoruz. Salgının ne büyücülerle ve ne de Yahudiler ile bir ilgisi olmadığı bu gün biliniyor ama o dönemde papazlar bunu bilmiyor ama biliyormuş gibi ahkâm kesiyorlardı.
Dahası onları bilip zannedip de dinleyen halk cadı ya da büyücü zannedilirim korkusu ile kedi beslemekten imtina edince fareler rahat rahat çoğaldı ve salgın yayıldıkça yayıldı. Sonuçta veba salgınının Avrupa nüfusunun yüzde 30 ila yüzde 60'ını öldürdüğü tahmin ediliyor, salgın sonrasında Avrupa nüfusu 1300 yılındaki seviyesini 1500 yılına kadar geri kazanmadı.
Kilisenin bu salgın hakkında bir şey yapamaması kiliseye olan güveni sarstı.
Bu örnekler bilgi eksikliği, nedensellik ilişkisi ve gerçeklikten kopuşun insanlığa verdiği zararı çok net olarak gösteren bir örnektir.
Avrupa bu yaşananlardan sonra laik düzene geçti, olguları anlamada dini değil bilimsel yöntemi kullanmaya başladı ve bu sayede güçlendi, kalkındı gelişti.
Osmanlı ise eski tas eski hamam devam etti. Sonuç ortada dini eğitime dayanan bilime ve bilimsel eğitime düşman kafa yapısı Osmanlı’yı perperişan etti, zelil bir hale düşürdü ve en nihayetinde de Osmanlı yıkıldı gitti…
Cumhuriyet’in kurulması ile birlikte laik ve bilimsel eğitim halkı saplanmış bulunduğu cehaletten kurtarıp bilimin yoluna sokmuştu ve bu eğitim politikalarının etkisi ile Türkiye çok kısa bir sürede inanılmaz bir başarı hikâyesi yazmıştı. Lakin 50 sonrası hâkim olan ABD destekli karşı devrim hareketi bilimsel ilkelere dayalı eğitimi komünizm ile mücadele kapsamında halkın beynini yıkama stratejisine uygun olarak dinselleştirdi.
12 Eylül darbesi eğitimin bilimsellikten uzaklaştırılıp dinselleştirilmesinde çok suçludur ama son 20 yıllık AKP iktidarı bilimsel eğitimin tabutuna son çiviyi çakmıştır.
Yukarıdaki örneklere bakınca insanları somut gerçeklikten koparan dinselleşmiş bir eğitim sisteminin gerçek bir beka sorunu olduğu apaçık görülecektir.
Demedi demeyin Türkiye de bu Osmanlı kafası ile giderse sonu Osmanlı’dan beter olur…