Din istismarı kalkınmaya engeldir
İktisadi kalkınmanın sağlanması için, üretim faktörleri dışında ayrıca elverişli bir altyapı olmalıdır. Bu altyapının en önemli olanları, hukukun üstünlüğü, bağımsız yargı, demokrasi ve laik devlettir. Aksi halde ne kadar gerçekçi olursa olsun hiçbir teori, hiç bir politika ve plan -program uzun dönemde kalkınma yolunda başarılı olamaz. Geçici büyüme olabilir fakat hep büyüme sürdürülemez. Dahası sosyal gelişmeleri de içine alan bir kalkınma olmaz.
Bu gün demokrasinin olmadığı Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde ve yakın geçmişte Tunus'ta ve halen Libya'da kalkınma sağlanamadı. Tunus demokrasiye yeni geçti. Şeriat yönetimine geçen Pakistan'da ise bu gün ve ufukta kalkınma umudu yoktur.
Genel olarak, İslam'ı bir siyasi parti gibi kullanan İran petrol imkanlarına rağmen gelişmiş bir ülke değildir. Suudiler ve Emirliklerde fert başına ortalama gelir yüksektir… Ancak petrol gelirlerinin çoğu kral ve emir ailelerine gidiyor. Bu ülkeler iktisadi anlamda gelişmiş ülkeler değildir. Yalnızca Suudi kralının yanında taşıdığı altın tuvalet taşını kriter alırsak, bu ülkelerin hiçbir zaman kalkınmış bir toplum olmayacağı ve kabile toplumu kalacağı daha net anlaşılacaktır.
Türkiye'de, AKP iktidarından önce, İslam bu kadar katı yorumlanmıyordu. Sayın Erdoğan başbakanlığı sırasında laikliğin gereği üstünde duruyordu ve fakat dün ve bu gün uygulamada halkın yarısı yalnızca dini tartışıyor. Üniversitelerde bile bilimden çok İslam Ekonomisi, İslam Felsefesi tartışılıyor. Türkiye giderek çağdaş bilim ve teknolojiden uzaklaşıyor.
Siyasi İslam anlayışı kaynakların etkin ve verimli kullanılmasını önlüyor.
İran'da Tebriz'de 3000 kişilik cami yapıldı. Cuma günleri vali ve mollalar gittiği için halkın da bir kısmı gidiyor fakat yine de yarısı boş kalıyor. Normal zamanlarda ise 8-10 kişi namaz kılıyor.
Türkiye'de, Diyanet İşleri Başkanlığına birçok Bakanlıktan daha fazla kaynak ayrılıyor. 2019 bütçesinde Diyanet bütçesi yüzde 34 oranında artırıldı ve 8 bakanlığın toplamından daha fazla ödenek konuldu.
Türkiye de, eğitimde, mesleki ve teknik eğitim ihmal edilirken siyasi iktidar herkesi imam-hatip eğitimine yönlendirmek istiyor. Bu okullara daha fazla ödenek ayrıldı. Ne var ki bir kısmı atıl durumda kalarak kaynak israfına sebep oldu.
Modern ve global bir Dünyada oyunu kuralına göre oynamak gerekir. Söz gelimi İslam faizi yasaklıyor. Kar payı veren bankalar da piyasada hülle yaparak faiz yerine kar payını kullanıyor. Ancak kar payını hiçbir yatırım projesine koyamazsınız. İstismara açıktır. Zarar etse de kar payı veriliyor. Zira kar garantisi ve teminatı yoktur. Kaldı ki bugünkü piyasa şartları içinde kar payına dayalı bir faiz politikası ve para politikası uygulanabilir değildir.
Türkiye, laikliğin tartışılmadığı 2000'li yıllara kadar, darbe ve siyasi sorunlar nedeniyle kesintiler yaşamış fakat kalkınma yolunda ilerlemiştir. 2012 yılına kadar da bir kalkınma süreci yaşamıştır. Buna rağmen dini tavizler nedeniyle siyasi İslam ön plana çıkmış, FETÖ terörüne dönüşmüştür.
Türkiye olarak da son on beş yılda,
* Kamu kaynaklarını etkin kullanmış olsaydık;
* 2012 yılına kadar bollaşan küresel sermayeyi kullanabilseydik;
* Sıcak parayı kontrol edip üretim yapısını ithal girdiye bağımlı kılmasaydık;
* 2003 ile 2018 arasında 575.5 milyar dolar cari açık vermeseydik;
* Dış borç stokumuzu 450 milyar dolara çıkarmasaydık;
* Demokrasi ve hukukun üstünlüğünde geri düşmeseydik;
* 2004 yılında Avrupa'nın Türkiye'yi kucaklamasını değerlendirebilseydik;
Sürekli yüzde 7 ve yüzde 8 büyürdük ve bu gün fert başına ortalama gelirimiz 20.000 doların üstüne çıkardı.
Sonuç olarak; şu veya bu şekilde, laik-demokrasiden ve hukukun üstünlüğünden verilen her taviz kalkınma yolunda kendinden daha büyük ekonomik maliyetler getirir. Bunun içindir ki demokrasi açısından gelişmiş, ekonomik ve sosyal anlamda da kalkınmış bir İslam ülkesi yoktur.