Dik merdivene dikkat
2014 yılı siyasette ve ekonomide, 2002 yılından beri biriken negatif enerjinin boşalmaya başladığı bir yıl oluyor. Meşakkatli ve riskli bir yıl olacağı açıktır. Bu yılı kazasız belasız atlatmak, Türkiye’nin geleceği açısından önemlidir.
İçeride biriken negatif enerji, yönetimde otokrasi eğilimi, demokrasi ve insan haklarını da sınırlayan yasaların üst üste çıkarılması ve yolsuzluk tartışmaları olarak yansıdı. Bu sorunlar dış politikada yapılan yanlışlarla birleşince, tüm dünya siyasi iktidarın karşısında yer aldı. ABD, Avrupa Birliği’nde kurumların tepkisi, uluslararası kuruluşların ve medyanın yorumları ile içeride cari açık ve dış borçların sürdürülemezliğinin anlaşılması, ekonomiyi dünyanın en kırılgan ekonomisi yaptı.
Sonuç olarak, 2014 yılında ülke bütünlüğünü devam ettirmek, siyasi ve ekonomik istikrarı sağlamak her zamankinden daha önemli bir meselemiz oldu.
Siyasetin böyle gitmeyeceği açıktır... Ancak ekonomi de böyle gitmeyecektir. Ekonomide 10 yıldır devam eden günü kurtarma politikaları tamamıyla rafa kaldırılmalıdır. Yerine, global dünyaya uyumlu ve fakat ülke çıkarlarını ön planda tutan, “ulusal iktisat politikaları” uygulanmalıdır.
Başbakan Yardımcısı Babacan, G-20’ler toplantısında “Şeffaflık, hesap verilebilirlik, yolsuzluk için sıfır tolerans, kurallara bağlı piyasa ekonomisi, iyi işleyen rekabet sistemi, ekonomik fırsatlara eşit erişim imkanı, rehberimiz olmaya devam edecek” şeklinde konuşmuştu.
Aslında piyasa ekonomisi varsa, oyunun kuralları da bunlardır. Ekonomi kitaplarında yazılanlar da bunlardır. Ne var ki bu kuralların rehber olması yetmiyor, birebir bir plan içinde ve koordineli olarak uygulanması gerekir. Bunun için de planlama yapmak kaçınılmazdır.
Tam rekabet şartları yalnızca bir idealdir. Önemli olan, bu şartlara ne kadar yaklaşıldığıdır. Rekabet şartlarının iyileşmesi, spekülatif piyasaların ve spekülatif faaliyetlerin önlenmesi, ülke riskinin azalması ve sonuçta yatırım eğilimin artması için öncelikli bir hedef olmalıdır. Eğer böyle olsaydı, Türkiye, ABD Merkez Bankası FED tarafından Dünyanın En Kırılgan Ülkesi ilan edilmezdi.
Planlama, yatırım projelerine yol gösterir, beklentileri olumlu etkiler ve istikrar unsuru olarak algılandığı için ülke riskini düşürür. Buna rağmen bu hükümetin planlamayı neden kaldırdığı anlaşılır gibi değil. Yerine getirilen üç yıllık programlar ise iktisatla dalga geçercesine gayriciddi bir programdır.
Yeni plan, bir “yapısal dönüşüm planı” olmalıdır. Özelliklerine gelince:
* Ekonomik ve sosyal gelişmeyi öngören bir “ekonomik ve sosyal gelişme planı” olmalıdır. Bugünkü spekülatif piyasa yapısını ve rant ekonomisini önleyecek politikaları içermelidir. Yalnızca slogan düzeyinde hedefler değil, inandırıcı olması ve güven vermesi için bu hedeflerin nasıl gerçekleşeceği de aynı planda yer almalıdır.
* Hem uzun dönemli bir perspektiften bakan, hem de kısa dönemde bir yıllık devrelerle ekonomik ve sosyal gelişmelere kısa sürede intibak edebilecek “dinamik bir yapıda” olmalıdır..
* Bu plan, ulusal sanayileşme ve sektörel değişim planı olmalıdır. Türkiye yeni teknoloji üretmiyor. Yerine teknoloji ile üretilmiş malları ithal ediyor. Planlama içinde bu yanlışı düzeltmek de yer almalıdır.
* Bu planda devletin ekonomideki yeri ve devletin yapısı yeniden tarif edilmelidir. Devlet-piyasa arasında optimal bir denge kurulmalıdır. Bu dengenin kurulmasında özel fayda, sosyal fayda, yararlanılması gereken en iyi kriterdir.
Nihayet, bu plan çerçevesinde yapısal reformlar yapılmalıdır. Yapısal reformlar, piyasadaki oligopol yapıların kırılmasını sağlamalı ve kartelleşmiş olan bankacılık sektöründe bu kartelleşmeyi kaldırarak, sektörü rekabete açmalıdır. Finans sektörü ile reel sektör arasında bozulan denge yeniden kurulmalıdır. Kamu ihaleleri yeniden yasal çerçeveye sokulmalı ve kamu kaynaklarının etkin kullanılması sağlanmalıdır. Merkezî devlet ve mahalli idareler arasında yetki ve sorumluluk dengeli bir şekilde yeniden dağıtılmalıdır.