Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
A. Yağmur TUNALI
A. Yağmur TUNALI

Dibe batarken

Diyeceğimi baştan diyeceğim: En büyük dertlerimiz dini nasıl anladığımızda düğümlüdür. Düştüğümüz sosyal batağın da, ekonomik batağın da birinci sebebi bu. Göreceğiz, anlayacağız, çarelerini bulacağız ve bu dehlizden çıkacağız. Laiklik denen anlayış insanlığın büyük acılarının sonunda bulundu. Bunu unutmamak lazım. Dini asıl yerine çekecek, “kullanım metaı” olmaktan çıkaracağız. Her işimizde din üzerinden konuşmayı bırakacağız. Becerebilirsek gidilecek yol budur.

En çok din algısı ve hayatımıza yansımaları hakkında yazıyorum; çünkü bizi vuran el oradan geliyor. Derdimiz dinden geçinmelerdir. Yine söylüyorum, ortada din yok kadar yok. Din adıyla kökü eski, kendisi yeni bir kurgunun tuzağına düştük. Bu aldatma oyununda, gerçeklerden uzağa düşmenin başımıza getirdikleriyle kıvranıyoruz.

Hayli zamandır hayatımızda değişen bir şey yok. Yine din diyerek seçimler kazanıldığını, Türkiye’nin kendine göre acayip giyimler, mide ve uçkur düzeninde uygulamalar getiren cemaatler cenneti olduğunu, kanun nizam kalmadığını söyleyenler oluyor. Haklılar da bu duruma nasıl düştük ve nasıl çıkacağız? Bir kere şikâyetle, oturduğu yerden ona buna sızlanmakla bu çukurdan çıkılmaz. Bunu bileceğiz. İyilik çalışarak kazanılır. Konfor alanlarına çekilmeyerek, itiraz edenler, sesini çıkaranlar ve gereğini yapmaya çalışanlar varsa iyilik oradan gelecektir.

İyilikten uzağa

Katı gerçek şudur: Başımıza gelenlere biz yol açtık. Sızlanan sızlansın. İçi yananları gördükçe içimin yangını azalmasa da -hep söylüyorum- milletime imanım tazeleniyor. Bu kötülükler arasında benim için iyi mesaj budur.

Dinin mesajını unutturacak her bağırış yıkım getiriyor. Din, benim-senin-onun dediği değil. Şekiller, ritüeller de değil. “Din benim dediğimdir” deme hakkı hiçbirimizde yok. Ortak zemin aranırsa, dinin özü temel insanlık değerlerini edinme ve korumadır. Bu değerleri nasıl edineceğimiz ve nasıl koruyacağımız konusunda görüşler değişir. Bakacağımız, konuşacağımız, tartışacağımız yer orasıdır.

Bizde yok dediğimiz ruhban sınıfı artık var. Hem de beter şekilde var. Bunu göreceğiz. Bu sınıftan din adamlarının, vaizlerin, hatiplerin hallerini bilmem ama dilleri dil değil. Birçok konuda dinlediğim, okuduğum Diyanet’in reisi de, görüşü, görünüşü de öyle. Mesela, birileri çıkıyor, Arap seviciliği yapıyor. Biz zannediyoruz ki sadece birileri. Hayır, hâkim kanaat bu olmuş. Yakınlarda konuştuk: “Deizm artıyor” diyen birkaç yakın arkadaşıma, “Bir gerçeği artık açıkça kabul edelim ve söyleyelim: Bizde deizmi artıran din mensupları ve hâkim din anlayışı. Onların dini, deizmi de aratır halde..” dedim.

Deizmi de geçtiler

Benimle aynı kanaatte olmayanlar çıktı. Ben daha ileri sözler etme ihtiyacı duydum. Yanlışı, darası varsa düzeltilir. Bizde yaygın din anlayışı, -tabir caizse- zaten Tanrıcı(deist) bile değil, Arapçı ve kişilere tapınma meyliyle de Allah’ı devreden çıkarıyor. Bununla da kalmıyor, Türk’e karşı çıkıyor ve biz cami kürsüsünde diye sineye çekiyoruz.

Hatay’a dokunan adama bakın o prototip. Türk ülkesinde, Hatay Türkiye’de kaldı diye ah vah ediyor. Adamın kafasında Türk, düpedüz öteki. Sürüsüne bereket benzerleri gibi kendisi Türk doğmuş olabilir ama kafası Türk değil. Türk tarafında değil. Hatay’da Arap kardeşlerimiz çoktu. Orası Araplarındı, Türkiye aldı. Suriyelilerin doldurmasından niye gocunuyorlar ki.. demek istiyor. Düşünün; Yerle bir olmuş Suriye’de bile buna benzer sözler söyletmezler. Orada biri, doğru olduğu halde “Halep Türk şehridir” desin de başına neler gelir görelim. Türk yurdunda, bizim camilerimizde böyle hem yanlış, hem düşmanlıkla uydurma, hem de bize nefret dolu diller, haller hâkim.

Camilerdeki dile, dine, Türk’e nefrete dönüşen ırkçılığa bakar mısınız?

Sönmez Kutlu’nun feryadı

Yüz akı ilahiyatçılarımızdan Prof. Dr. Sönmez Kutlu, geçtiğimiz Cuma günü camiye gitmiş. Feys hesabında gece yarısını geçerken(12 Ağustos, 00.07) o iç yangınıyla uyumak ağır gelmiş olacak ki uzunca yazdı. Cuma’dan önce vaaz ediliyor ya.. Adı vaaz, müşteri gelmiş, kafalarını istedikleri yönde dolduracaklar, kaçıracak değiller ya..

Vaiz kaç türlü yanlışla konuşmuş da konuşmuş: Hoca diyor ki: “Müdahale etmeyi düşündüm, ama hangi birisini düzelteyim, deyip vazgeçtim. Namaz bittikten sonra Vaiz Efendi’ye vaazındaki yanlışlıkları ve mantık hatalarını söyledim. İlginç bir şekilde bana müslüman ve mümin ayrımını kendisinin değil Allah’ın yaptığını söyledi”. Bunun üzerine: “Allah hangi ayetlerde böyle bir ayrım yapıyor? dediğimde örnek veremedi” diyor. Adam diğer yanlışlarını da savunmuş. Anadolu tabiriyle aslında Hoca’nın dediklerine karşı “oralı olmamış”. Niye olsun ki? Atış serbest. Bilen, denetleyen yok.

Sönmez Hoca, sonra yorumunu, başımıza gelen belâyı apaçık söylüyor: “Vaiz efendiler, en önemli kavramlar üzerinde bile kafa karıştırıcı ve Kur’an’a ters bilgiler vermek suretiyle din anlayışımızı kirletmeye böyle devam ederse; yakın bir gelecekte akıl dışı tekfirci din anlayışının toplumumuz için büyük bir tehdit haline gelmesi kaçınılmazdır.

Bu insanlar, Hanefiliği kimseye bırakmaz. Ebu Hanifecilik yaparlar. İsimleri Hanefi, ama fikirleri Selefiliğin fikirleridir. Diyanet’te bu söylem her geçen gün güçleniyor.

Akılsız olmaz

Dine, Kur’an’a farklı bakışlar ve yorumlar olabilir. Fakat bizde hâkim olan bu bakışlar ve yorumlar değil. Ya kurgulanmış cehalet, ya da cehaleti de kutsallaştıran dinin ideolojileşmesi. Cami adamının inananları namaz üzerinden ele geçirmesi ve din diyerek istediği yere götürmeye çalışması. Yaşadığımız budur. Öteden beri bunlar marjinal halde vardı. Tehlike bu görüşün düşünmeye, gerçeğe göz kapamasının hâkim hale gelmesidir. Sönmez Hoca da buna dikkat çekiyor ve uyarıyor.

Bunlar, din konusunda, hayat konusunda nihai düşünceler, yorumlar değil. Düşünecek, anlayacak ve tartışacağız. Farklı görüşler çıkacak. Canlı ve insan hayatının değişmezlerinin algılanışı dâhil değişme yoksa hayat da yoktur. Din de değişenleri ve değişmezleriyle bu yeni durumlara göre yeniden yorumlanacak. Bazıları bunu dinde değişme, reform gibi adlarla anacak. Dünya değişiyor, hayat değişiyor. Başka türlüsü yaradılışa terstir. Bin yıl öncenin hukuk kitaplarıyla bugüne kural taşımaya kalkan samimiyse Don Kişot’tur. Değilse dünün-bugünün sürüsüne bereket bezirgânlarındandır. Akıl yürütmenin olmadığı yerde Âkif’in dediği gibi din kalmaz.

Ümit, her durumda ümit

Ümitsizlikte konaklamak olmaz. Bu memleketin devrine göre dertlileri, görüp gözetenleri, anlayanları ve söyleyenleri, Âkif gönüllüleri eksik olmaz.

Ne karamsarlığa düşmek, ne de “Bize bir şey olmaz” gevşemesine takılıp kalmak vardır. Uyanık kalacağız ve olanı göreceğiz. Şimdi meydan kendine göre bir din uyduranındır. Bu durum Fetöler ve benzeri yapıları çıkarır. Başka bir sonuç beklenmez. Onlardan doğan siyasi yapıların yıkımı da feci olur. Yaşadıklarımıza bir de böyle bakarsak apaçık görecek ve aldanmayacağız.

Kör ezberin, sormanın ve sorgulamanın yokluğu işte bu sonuçları veriyor.

Yazarın Diğer Yazıları