Devletin sözü düştü..
Devlet dili içeride tedbirli, ölçülü, mesafeli, ayrıştırıcı değil birleştirici ve kuşatıcı, sinkaflı değil terbiyeli, nefret içerikli değil saygılı, dışarıda ise diplomatik, hayalci değil gücüyle orantılı, muharrik değil soğukkanlı, kompleksli değil kendine güvenen bir dildir.
Devlet adamının sözleri ağzından çıktığı andan itibaren sahibinin değil bir devletin ve bir milletin sözü olur... Bir devleti ve bir milleti onurlandırır ya da zillete düşürür.
Bu sebeple de dili devleti ifşa eder.
Sözüne kıymet verilen, sözüne itibar edilen devlet adamları tarihe geçerler.
Bosna bombardıman ve keskin nişancıların ateşleri altındadır. Aliya İzzetbegoviç, top mermilerinin düştüğü sokakta yürümektedir. Yerde yatmakta olan bir kadın, Aliya’nın sokakta yürüdüğünü ve bombardımandan kaçınmadığını görünce: “Başkanım, top mermileri düşüyor ve siz hâlâ yürüyorsunuz, yere yatın!” der. Aliya’nın cevabı çok nettir:
“Bu üzerinde çok düşünülmüş ve planlanmış uzun bir yürüyüştür...”
Winston Churchill’in “İngiltere’nin dostları yoktur, çıkarları vardır” sözü de tarihe geçen ve hariciyenin /uluslararası ilişkilerin neredeyse ser-levhası hükmündedir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Hattı-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı kanımızla sulanmadıkça düşmana terk olunmaz...” sözü Türk milletinin karakterini anlatan bir levha olarak tarihteki muteber yerini almıştır.
Sözünü bilen devlet adamları bazen öyle sözler söylerler ki, siyasi hayatını o sözün sahibine ve siyasetine muhalefetle biçimlendiren siyasetçiler bile iktibas etmekten kurtaramazlar kendilerini.
“Bir memlekette, namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur” sözünün sahibi İsmet İnönü bu duruma en iyi örneklerden birisidir.
“Benim memurum işini bilir” diyerek rüşvete kapı aralayan Özal’dan tutunuz da, “Verdimse ben verdim” diyen Demirel’e kadar bu sözü bugüne kadar ağzından duymadığımız siyasetçi kalmamıştır.
“Camileri ahır yaptılaaaar” diye feveran ederek on iki yıldır miting meydanlarında CHP aleyhtarlığı yapan Tayyip Erdoğan bile geçtiğimiz günlerde, bir yıl evvel seçmenine hedef gösterdiği “iki ayyaş” tan birisi olarak İsmet İnönü’nün bu sözünü bir argüman olarak telaffuz etmiştir.
Son yıllarda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde devlet dili tedbirsiz, ölçüsüz, mesafesiz, ayrıştırıcı, bölücü, terbiye sınırlarını zorlayan, saygısız, ütopik, tahrik eden, kompleksli bir nefret dili olmaya başladı.
İçeride ve dışarıda sözün terazisi kaçtı...
En galiz hakaretler devletin en tepesinden yayılıyor...
En sunturlu yalanlar devletin en tepesinden yayılıyor...
En hafif cümleler devletin en tepesinde kuruluyor...
En adaletsiz hüküm cümleleri devletin en tepesinden sadır oluyor...
En mesnetsiz iddialar devletin en tepesinden saçılıyor...
“Haşhaşi, yalancı peygamber, MOSSAD’a çalışıyorlar, İsrail ajanı, ABD’ye hizmet ediyorlar, sülük, terörist, kumpasçı, darbeci, paralel...”
Bu hakaretler, bu iddialar devletin en tepesinden seslendiriliyor...
Peki devletin en tepesinden seslendirilen bu iddialar neden muallak taşı gibi havada kalıyor?
Hukuk neden işlemiyor?
Neden bir tek kişi bile darbecilikten yargılanmıyor?
Neden bir tek kişi bile “MOSSAD’a çalışmak” tan dolayı ’vatana ihanet’ten yargılanmıyor?
Çünkü devletin sözü düştü...
Çünkü devletin mehabetine zeval geldi...