Devletin hakkı devlete verilmeli

Devletin malı deniz, yemeyen domuz” Buna benzer bir deyimin bir başka ülkede olduğunu sanmıyorum. Bu deyim “Devlet Baba” deyimi ile birleşince, her şeyin sahibi devlet gibi bir imaj oluşturuyor. Üstüne de “devlet eliyle zengin” sözü gelince Türkiye’de Osmanlıdan beri devletin ne kadar hor kullanıldığı ortaya çıkıyor.
ugüne kadar, siyasi iktidarlar devlete hem ideolojik pencereden baktılar; hem de arpalık gibi gördüler. 1980 ihtilalinden sonra, Özal döneminde devlete zorunlu kötülük olarak bakıldı. Devletin piyasa düzenini bozduğu ve haksız rekabet yarattığı öne sürüldü. Bugün kural ve düzen istemeyen spekülatif sermaye de devleti aynı gözle görüyor.
Yine rahmetli Özal “Benim memurum işini bilir” diyerek de, devlet gücünün istismar edilmesine zımni olarak göz yummuş oldu.
ANAP ile AKP dahil, bütün iktidarlar da devleti bir imtiyaz kapısı olarak kullandılar.
Devletin gerçek işlevinden uzaklaştırılması, devlete karşı olanların sayısını artırdı. Ayrıca devlet eliyle zengin yaratmak, piyasa düzenini bozdu ve diğer işletmelere karşı haksız rekabet yarattı.
Şimdi AKP Hükümeti, âdeta devletin ipini çekti. Devletin altyapısını, doğal tekelleri özelleştirme yoluyla, eğitimi özel sektöre devrederek, merkezi devlet ve belediyeler arasında yetki karmaşası yaratarak ve tahsisleri Başbakan’ın biz dediklerine yaparak, devletin içini boşalttı.
Devletin etkin ve güçlü olmasıyla, büyük ve hantal olması farklıdır. Devlet ekonomide optimal bir büyüklükte olmalıdır. Eğer devlet ayakkabı yapar ve otel çalıştırırsa, içi boş bir deve dönüşür. Devletin elinden altyapıyı, eğitim ve sağlık hizmetleri gibi sosyal faydası daha yüksek olan hizmetleri alırsanız, kamu fonlarını siyasi amaçla kullanırsanız, devleti zayıflatmış olursunuz.
Küresel krizler, güçlü devletin ne kadar gerekli olduğunu gösterdi. Bu nedenle bütün dünyada devleti yeniden yapılandırmak, devletin ekonomi içindeki payını optimal düzeye çıkarmak kaçınılmaz oldu.
Yine tüm dünyada ve özellikle Türkiye gibi cari açık yoluyla döviz kaybeden ülkelerde, ulusal ekonomik politikaların ne kadar gerekli olduğu da su yüzüne çıktı. Zayıf bir devletle, ulusal politikalar uygulamak imkânı yoktur.
Türkiye’de, uzun dönemli bir istikrar için devleti yeniden yapılandırmak gerekir. Özellikle belediyeleri sil baştan yeniden yapılandırmak gerekir. Devlette kimin ne iş yapacağını iyi tarif etmek, yetki ve sorumluluğu iyi belirlemek gerekir.
Merkezî devlet ile belediyeler arasında yetki ve sorumluluk anarşisi var. Belediyeler her işi yapıyor. Bu kargaşa, kamu kaynaklarının çar-çur olmasına ve devletin zayıflamasına neden oluyor. Bu şartlarda merkezî devlet ile mahalli idareler arasında yetki ve sorumluluğun yeniden belirlenmesi gerekir.
Devlette şeffaflığın kalkması, kamuoyunun ve vergi mükelleflerinin tepkisine neden olmaktadır. İhale kanunu on - onbeş defa değişti. Belediyelerin ve bazı kamu kurumlarının birçok ihalesi, ihale kanunu dışına çıkarıldı. AB raporlarında bu husus sürekli tenkit edilmektedir.
Devletin piyasayı düzenleme, rekabet şartlarını sağlaması için elinde imkânlar olması gerekir. Örneğin, durgunluk zamanlarında enerji dağıtımı eğer devletin elinde olursa, tüm üretime girdi olan enerji fiyatlarını düşük tutarak, ekonominin canlanmasını sağlar. Eğer elektrikte olduğu gibi dağıtım özel sektör elinde olursa, devletin bir fiyat stratejisi yok demektir.
Ayrıca, eğitim, sağlık gibi sosyal faydası yüksek olan yatırımlar ile, doğal tekeller gibi kamusal nitelikteki yatırımların, yolların ve köprülerin de devletin elinde olması gerekir. Bu yatırımların piyasaya devredilmesi, toplumun zararına neden olur. Bunların özelleştirilmesinden vazgeçmek gerekir.

Yazarın Diğer Yazıları