Devlete, doğru pencereden bakmalıyız
Bugüne kadar, siyasi iktidarlar devlete hep ideolojik pencereden baktılar. 1980 ihtilalinden sonra, Özal döneminde devlete zorunlu kötülük olarak bakıldı. Piyasa düzenini ve haksız rekabet yarattığı öne sürüldü.
Uygulamada ise aynı dönemde devlet eliyle zengin yaratıldı. Devlet eliyle zengin yaratmak piyasa düzenini daha çok bozdu ve diğer müteşebbislere karşı haksız rekabet yarattı.
Bilinmesi gereken önemli husus şudur: Gerçekte piyasa düzeninin ve serbest rekabetin çalışması için gerekli altyapıyı devlet yapar. Söz gelimi, yasalara göre tekelcilik, monopol oluşturmak, tefecilik yasaktır. Çünkü bunlar haksız rekabet yaratır. Uygulaması ve denetimi devlet tarafından yapılır.
Öte yandan bizde devlet, yalnızca birkaç iktisadi devlet işletmesine bakılarak değerlendiriliyor. Devletin varlığına ve gücüne yanlış pencereden bakılıyor.
Yine bugüne kadar siyasi iktidarlar ve başbakanlar, devleti özel işletme gibi görmüş ve tekel yönetir gibi yönetme eğiliminde olmuştur. Bu nedenledir ki hangi parti iktidar olursa, üst yönetime kendi adamlarını getirmiştir. Yetmedi aynı şekilde her gelen iktidar devleti bir imtiyaz kapısı olarak kullanmıştır.
Seçmen devlet yönetimini siyasilere, emanet olarak devretmiştir. Siyasiler değişse de, devlet yönetiminin ve politikasının devam etmesi gerekir. Söz gelimi ABD’de bazı başkan adayları, seçilmeden önce Ermeni lobisi gibi lobilerin baskısı ile Türkiye aleyhine beyanlarda bulunmuştur. Ancak seçildikten sonra , devlet politikasına uygun olarak bu beyanlardan ve tutumdan vazgeçmişlerdir.
Devletin etkin ve güçlü olmasıyla, büyük ve hantal olması farklıdır. Devlet ekonomide optimal bir büyüklükte olmalıdır. Eğer devlet ayakkabı yapar ve otel çalıştırırsa, içi boş bir deve dönüşür. Tersine Devletin elinden altyapıyı, eğitim ve sağlık hizmetleri gibi sosyal faydası daha yüksek olan hizmetleri alırsanız, kamu fonlarını siyasi amaçla kullanırsanız, devleti zayıflatmış olursunuz.
Türkiye’de, uzun dönemli bir istikrar için devleti yeniden yapılandırmak gerekir. Merkezi devlet ile mahalli idareler arasında yetki ve sorumluluk kargaşasını ortadan kaldırmak gerekir.
Devlette şeffaflık esastır. Maalesef şeffaflığın kalkması, kamuoyunun ve vergi mükelleflerinin tepkisine neden olmaktadır. Söz gelimi İhale Kanunu yaklaşık 18 defa değişti. Belediyelerin ve bazı kamu kurumlarının birçok ihalesi, İhale Kanunu dışına çıkarıldı. AB raporlarında bu husus sürekli tenkit edilmektedir. Yapılması gereken, İhale Kanunu’nu ve ihale kurumunu, istisnaları kaldırarak yeniden organize etmektir. İhale kurumunun daha tarafsız seçilmesini sağlamaktır.
Devletin piyasayı düzenleme, rekabet şartlarını sağlaması için elinde imkânlar olması gerekir. Örneğin, durgunluk zamanlarında enerji dağıtımı eğer devletin elinde olursa, tüm üretime girdi olan enerji fiyatlarını düşük tutarak, ekonominin canlanmasını sağlar. Eğer elektrikte olduğu gibi dağıtım özel sektör elinde olursa, devletin bir fiyat stratejisi yok demektir.
Ayrıca, eğitim, sağlık gibi sosyal faydası yüksek olan yatırımlar ile, doğal tekeller gibi kamusal nitelikteki yatırımların, yolların ve köprülerin de devletin elinde olması gerekir. Bu yatırımların piyasaya devredilmesi, toplumun zararına neden olur. Bunların özelleştirilmesinden vazgeçmek gerekir.