Devlet nedir, ne değildir? (27 Kasım 2014)

Siyasi iktidarlar devleti geçici olarak yönetmek üzere millet tarafından seçilir. Bunun için iktidar partilerinin, Başbakanların devletin ne demek olduğunu iyi bilmesi gerekir. Aksi halde acemi kaptan gibi devlet gemisini karaya vurdururlar.
Vikipedi’de devlet şöyle tarif ediliyor; “Ülke adı verilen belirli bir toprak üzerinde yaşayan insan topluluklarının bir egemenlik anlayışı ve hukuku içinde bir siyasi iktidar altında örgütlenmesidir.” Bu tanımdaki unsurlar, Millet unsuru, insan topluluğunun üstün irade çerçevesinde örgütlenmesini ifade eden Egemenlik unsuru ve coğrafi anlamda bir bütünlük teşkil eden ve sınırları belirlenebilir bir kara parçasını ifade eden ülke unsurudur.
Milletten ayrı bir devlet kavramı olamayacağına göre devleti itibarsızlaştırmak, milleti itibarsızlaştırmaktır.
Terör örgütü bunu yapabiliyor... “T.C. Devleti’ne diz çöktürdük” diyebiliyor. Zira devleti itibarsızlaştırmak terörün hedefinde var.
Üzücü olan Başbakanın “Artık kimse devletin önünde diz çökmeyecek, diz çökecek olan devlettir” demesidir. Gerçekte ne devlet diz çöker, ne de devleti oluşturan unsurların başında gelen Millet diz çöker.
Diz çökmek zulüm demektir... Zulmü devlet yapmaz, devlet adına siyasiler yapar. Siyasiler devlet kurumlarını siyasete alet ederek, tarafsız yargıyı etki altına alarak, Nazi Almanya’sında yaşandığı gibi kendi güvenlik düzenini kurarak yapar.
Bizde siyasi iktidarın devlete bakış açısı değişmelidir. Önce siyasi anlamda değişmelidir. Bundan 77 sene önce Dersim’de yaşananları ısıtıp ısıtıp masaya getirmek, geçmişteki devleti karalamaktır. Eğer deşersen, Dersim’in altından, aslında halk üzerinde de baskı ve zulüm yapmış aşiretler çıkar. Ümit Özdağ’ın yazdığı gibi bu aşiretler “Birinci Dünya Savaşı’nda Türk Ordusunu, Rus Ordusu ile anlaşarak arkadan vurmuşlardır. Bu aşiretlerin derdi ne Zazalık ne Kürtlüktür. Soyut bir politik ülküyü temsil etmekten uzak, çapulculuk ile yaşayan bir kesimdir.” ’Ancak devamlı kaşırsak ve bu ayrımı yapmazsak Dersim halkı için de olumsuz bir algı oluşur.
Devlet ekonomik ve sosyal anlamda, toplum refahının başta gelen güvencesidir. Küreselleşme sürecinde özellikle spekülatif sermaye, devleti karşısında bir rakip olarak gördü. Devlet kontrolünden kurtulmak için, devleti zorunlu kötülük olarak gören teoriye yapıştı
Gerçekte, piyasada rekabeti sağlamak ve istikrar için devlet-piyasa optimal dengesi kurulmalıdır. Devlete ideolojik olarak bakanlar bu dengeyi kuramazlar. Devlet-piyasa dengesini, toplumun ihtiyaçlarına, ekonomik konjonktüre ve kalkınma modeline uygun olarak tutmak gerekir. Dünyada bu gün yaşamakta olduğumuz küresel sorunların en büyük nedeni, devlet-piyasa dengesinin bozulmasıdır.
Yalnızca vergi toplayan ve harcayan bir devlet anlayışı da yanlıştır. Hükümetler devleti güçsüz kılmak yerine, devlet gücünü kullanarak, kaynak yaratmasını, istihdam yaratmasını ve yaratılan bu kaynakların adil bölüşümünü de sağlamasını bilmelidirler.
Devlet bütçesi de halka hizmet için vardır. AKP iktidarında bütçe açıkları azalmıştır. Ancak halka maliyeti yüksek olmuştur.
Ne var ki bütçe açıklarının azalması, kamu altyapı yatırımlarının özelleştirilerek bütçeye aktarılması, kamu gelirlerinin iskonto edilerek nakde çevrilmesi, işsizin hakkı olan İşsizlik Sigortası Fonu’nun bütçeye aktarılması ile olmuştur.
Bütçe açıkları göreceli olarak azalmış ve fakat devletin mal varlığı ve altyapı yatırımları da azalmıştır. Piyasa tekelleri yaratılmıştır.
Sonuç olarak; Devlet, milletten farklı bir unsurmuş gibi bir algı yaratılmak isteniyor. Ayrıca devlet-piyasa ilişkisi de spekülatif sermaye isteği doğrultusunda şekilleniyor.

Yazarın Diğer Yazıları