Devlet nedir? Ne değildir? (24 Mart 2009)
ABD’de yayımlanan haftalık haber dergisi “Newsweek” te yer alan bir yazıda “AKP derin devleti yok etmedi, yerine kendi derin devletini kurdu” şeklinde bir yazı yayımlandı.
Türkiye de devlet, her zaman Osmanlı geleneğinden gelen bir saygınlık içinde olmuştur. Osmanlılarda devlet yerine esas itibarıyla mülk sözcüğü kullanılmıştır. Halk, devleti zenginliğin ifadesi ve bitmeyen bir kaynağa sahip varlık olarak görmüştür. İşadamları da her zaman devletten beklenti içinde olmuştur.
Devlete olan bu yaklaşım tarzı, atasözleri ve deyimlerde de kendini göstermektedir. Örneğin halk dua ederken “Allah devlete ve millete zeval vermesin” diye dua ediyor.
Devlet malına göz dikenler, “Devlet malı deniz... Yemeyen domuz” sözünü çıkarmışlar.
Devletle zenginlik eşanlamda kullanılmıştır. O kadar ki toplum zenginliğe de devlet demiştir. Örneğin “Devlet adama ayağıyla gelmez” atasözünde, “zenginlik ve talih kişiliği kendiliğinden gelip bulmaz” anlamında kullanılmıştır.
Devletten ve zenginden beklentileri ifade eden atasözü de “Devletli yanını kaşısa, yoksul para verecek sanır” şeklindedir.
Umulmadık bir talihi ifade etmek için de “Devlet kuşu” deyimi kullanılmaktadır.
Yine toplum devlete olan inancını ve güvenini, “Ya devlet başa... Ya kuzgun leşe...” benzetmesiyle atasözü haline getirmiştir.
Aslında, devlet, “Belirli bir ülkede yaşayan ve bir üstün iktidara (otoriteye) tabi, sosyal ve tarihsel süreçte örgütlenmiş insan topluluğunun meydana getirdiği sürekli ve hukukun kendisine kişilik tanıdığı siyasal bir varlıktır.” Bu anlamda siyasetin ve siyasi iktidarın üstünde topluma ait bir varlıktır.
Küreselleşme sürecine spekülatif fonlar hâkim olunca, rahatça at oynatmak için, ilk işleri devlet otoritesini düşürmek oldu. Bu hedeflerini, “devlet piyasanın işleyişini engelliyor” sloganıyla gerçekleştirdiler. Çeşitli ülkelerde siyasi iktidarları ya tayin ettiler... Veya satın aldılar.
Küresel kriz devlet gerçeğini yeniden dünyada tartışmaya açtı... Çünkü küresel krizin temel nedeni, piyasa-devlet dengesinin bozulması oldu. Devletin zayıfladığı, piyasanın oyuncağı olduğu bir ekonomide mutlaka deprem olacaktır. Bu depremi dünya yaşıyor... En ağır yaşayan ülke de Türkiye oldu.
Türkiye küresel süreçten kan kaybederek geçti. 2002-2008 yılları arasında 160 milyar dolar dış cari açık verdi. Şimdi de dünya ekonomik krizinden dolayı, en fazla kan kaybeden ülkeler içinde maalesef yer alıyor.
Çünkü Türkiye’de siyasi iktidarlar devleti kendi malları gibi görüyor... Özellikle AKP iktidarı devleti kendi malı gibi görüyor. Örneğin devlet bütçesinden halka dağıttığı kömür, erzak ve diğer imkânları, sanki kendi veriyormuş gibi bir yaklaşım sergiliyor. Newsweek’in yazdığı gibi, kendi derin devletini kurmaya çalışıyor.
Oysaki devlet iktidara göre devlet olmaz. Siyasi iktidar kim olursa olsun, devletin bir hedefi ve ülküsü vardır. Bu hedefler ve ülkü, halkın geleceğini garantiye almak, halkın refahını daha çok artırmak içindir.
Örneğin ABD’de başkanlar değişiyor... Ancak devletin hedefleri değişmiyor.
Türkiye’de özelleştirme adıyla, devlete ait altyapı tamamıyla yabancılara verildi. Elektrik dağıtımı, özel sektöre verildi. Devletin elinde üretime müdahale edecek, fiyat stratejisi uygulayarak piyasada bozulan dengeleri düzeltecek araçlar kalmadı.
Eğer Türkiye’de devleti yeniden yapılandırıp güçlendirmezsek, birtakım çevrelerin istismarından kurtaramayız.