Devlet neden orada değil?

Taraf gazetesi manşetten “polis niye orda değildi” diye sorunca geçici hükümet sözcüsü Bülent Arınç, “O zaman söyleyin bakayım HDP’liler niye orada değildi?” biçiminde cevap veriyor. Yandaş kalemler hemen partide vadesini doldurmuş sözcüye destek çıkıyor: “HDP eş başkanı Figen Yüksekdağ’ın da orda olacağı istihbaratı alınmıştı, niye gelmedi” diye soruyor. Açıkça telaffuz edilemeyen şu: “Senin adamın niye orada ölmedi?”

İktidar ve muhalefet tartışması bu düzeyde olunca bize de başlıktaki ifadeyi sormak düşüyor: “Devlet neden orada değildi?” Artık yetkililerden istifa erdemi göstermelerini beklemeyecek kadar tecrübeliyiz! Madenler çökse, bombalar patlasa, polisler evlerinde infaz edilse de bahaneleri değişmiyor: “Çok başarılı olduğumuz için düşmanlar bize kumpas kuruyor!”

Beni kaygılandıran en vahim senaryo; deriniyle yüzeyseliyle tüm devlet kurumlarının ülkede kontrolü yitirmiş olması... Nerden mi çıkarıyorum? Çünkü bu son yaşananlar 6-8 Ekim hadiselerine benzemiyor. Cizre’deki PKK - Hizbullah çatışması dar bir alanda ve kontrol edilebilir ölçekte idi. Orada, PKK’nın kurban derisi toplayan bölge insanlarını dahi linç edecek kadar acımasız davranabildiği gösterilmiş ve her iki tarafa da güvenlik güçleri çekilirse neler yaşanabileceği hatırlatılmıştı!

Ancak son olaylar, bölgeden yakılan ateşin tüm ülkeyi nasıl tutuşturabileceğini ortaya koyuyor. Üstelik bu kez Gezi’deki gibi basit molotof kokteyli kullanan sokak göstericileri değil aksine otomatik silahlı militanlar sahneye çıkıyor. Eylemler ise gelişigüzel belediye otobüsü yakma, durak ve vitrin camlarını kırma şeklinde değil profesyonel infazlar ve güvenlik güçlerine yönelik planlı saldırılar ile sürdürülüyor.

Güvenlikten ve istihbarattan sorumlu yetkililerin önceliği siyasi alanlara kaydırması, PKK ile müzakere süreci, IŞİD/Hizbullah’a karşı operasyon düzenleyenlerin casuslukla suçlanması, terörle mücadele edenlerin hain damgası yemesi gibi nedenlerle polis ve jandarma eskisi kadar rahat inisiyatif kullanamıyor. Bu ortam ülkeyi içerden ve dışardan provokasyonlara karşı savunmasız bırakıyor.

Öte yandan PKK ve Hizbullah terör örgütlerinin istihbarat yetenekleri hesaba katıldığında, tüm ülkeyi sarsacak bir kargaşa riski daha da artıyor. Tabanını IŞİD’e kaptıran Hizbullah’ın istihbaratçılığı meşhurdur. Umut Operasyonu (Yazar Uğur Mumcu suikasti) davasının 10 yıl sonra Hizbullah arşiv kayıtlarından çıkan bilgiler ışığında çözüldüğünü(!) hatırlatmak sanırım yeterli olur. PKK’nın da kuruluşundan itibarın ciddi bir istihbarat tecrübesi geliştirdiği biliniyor!

İstanbul ve Adana’da katledilen sivillere IŞİD’i destekleyen kesimlerce sahip çıkılması cinayetlerin öylesine işlenmediğini ispatlıyor. Yani PKK her sakallıyı Işidci sanmıyor! Ceylanpınar, Adıyaman ve son olarak Diyarbakır’da jandarma ve polis katillerinin elini kolunu sallayarak gözden uzaklaşmaları da bu kuşkumuzu derinleştiriyor!

Varmak istediğim nokta şu: Bugünlerde yaşananlar son 20 yıldır alışageldiğimiz, failini artık herkesin bildiği derin provokasyonlara benzemiyor. Yarın kimin öldürüleceği ve hangi sosyal kesimlerin kaosun içine çekileceğinin kestirilemediği bir noktaya doğru sürükleniyoruz. Bu yönüyle 12 Eylül öncesini akla getiriyor! Askeri darbeye ortam hazırlanıyor demiyorum. Aksine askerin artık darbe yapabilecek ne hazırlığı ne de hevesi var. Üstelik bir hafta sonra toplanacak Yüksek Askeri Şura’da (YAŞ) ikinci bir sivil darbe yemekten çekiniyor! Askerin şimdiki önceliği kurumsal bütünlüğü korumak ve Suriye bataklığından uzak durmak!

ABD’nin Ankara yerine Tahran’ı ikame edeceği iddiaları ise gerçeklikten uzak! Olsa olsa bölgede NATO’nun en büyük askeri üslerine evsahipliği yapan Türkiye’ye karşı bir gözdağı olarak değerlendirilebilir! Unutulmamalıdır ki sınırlarımızı hala Kuzey Atlantik ittifakı koruyor. Ancak şu söylenebilir: Stratejik müttefiklerimiz, batının çıkarlarını riske atan Ankara’ya artık güvenmiyor. Yeni Türkiye’nin de korkusu işte tam bu.

Saltanatın yıkılıp rejimin yeniden dizayn edileceği korkusu Türkiye’nin derin zeminindeki tarihi fayları yeniden harekete geçirdi! Eski sistem üstüne çektiği “Yeni” ciladan temizlenmeye çalışıyor. Böylece ülke içindeki tüm yolsuzluklar ve bölgede işlenen insanlık suçlarını Saray ve müştemilatının üzerine yıkarak kendilerini aklayacaklar! Saray ekibi ise elindeki son siyasi kozu (erken seçim) kullanarak eski günlerine dönmeyi hayal ediyor. Fakat muhalefet rest çekince bu da elinde patladı.

Yeni ve eski “kontrol bende” kavgası veriyor. Kazanan süper güçlerle masaya oturacak! Olan da millete oluyor. Maalesef bizde devlet hiçbir zaman olması gereken yerde olmadı, sırtını millete dayamadı! Yeter artık, bir kere de milleti düşünün!

Yazarın Diğer Yazıları