Devlet malı deniz... Yemeyen domuz...
Bu atasözünün sözleri yanlış anlaşılmasın... Aslında atasözü devlet malını yiyenleri uyarıyor. Sözlüklerde bu sözün içeriği “Devlete hıyanet etmeyi alışkanlık durumuna getirenlere göre devletin bitmez tükenmez malı vardır. Yolunu bulup ondan aşırmayan budaladır’’ şeklindedir.
Yolsuzlukların temelinde, hem halkın devleti yanlış değerlendirmesi hem de siyasilerin devleti bilerek istismar etmesi yatıyor.
Eğer halk devleti kendisi ile aynı varlık olarak görürse, devlete yapılanların kendisine yapılan haksızlık olduğunun bilincine ulaşır.
Bizdeki devlete bakış açısı, Osmanlıdan gelen bir anlayıştır. Topal bir demokrasi olduğu için de bu anlayış maalesef halk arasında hâlâ tam anlamıyla değişmemiştir.
Kars’ın (şimdi Ardahan’ın) Çıldır ilçesinde nüfusun büyük bir kısmı Terekemedir. Terekeme, 16. asırda Oğuzlara verilen addır. Ebu’l-Gazi Bahadır Han 1664 tarihinde “Secere-i Terakime” Türklerin soy kütüğünü yazmıştır. Oğuzların bir kısmı o tarihlerden önce Güney Kafkasya bölgesine geldikleri için isimleri aynen kalmıştır. Çıldır da yaşayan Terekemelerin Osmanlı dönemine ait bir tekerlemesi vardır. “Ekinde yok... Biçinde yok.. Yemeğe ortak Osmanlı”... Bu söz ile halk vergi olarak ödediği aşardan şikayet etmektedir.
Kalkınmanın bir göstergesi de toplumda vergi bilincinin gelişmesidir. Vergilerin yine kendileri için hizmet amacıyla verildiğinin farkında olan toplumların vergiye karşı direnci daha düşük olur.
Devlet bilincinin gelişmesini, siyasi iktidarlar önlemiştir. Zira siyasi iktidarlar devleti kendi partilerinin veya bir parti liderinin özel işletmesi gibi görmüşlerdir. Başbakan’ın cemaat için “ne istediniz de vermedik” sözü bu anlayışın itirafıdır. Oysa ki halk seçimlerde iktidarlara yalnızca devleti geçici olarak ve halk adına yönetme yetkisi veriyor. Bu yetkiyi çoğu siyasetçi işine geldiği gibi kullanıyor.
Piyasa devlet ilişkisi açısından da iktisat tarihinde ideolojik olarak devletin önemine her dönemde farklı bakılmıştır. Yaşamakta olduğumuz küresel süreçte devlet her zamankinden daha fazla dışlanmıştır.
Bugün küresel ekonominin içine düştüğü çıkmazın en büyük nedeni, devlet-piyasa dengesinin bozulmasıdır. Gerçekte ise iktisadi anlamda daha etkin olması için devlet-piyasa dengesini, toplumun ihtiyaçlarına, ekonomik konjonktüre ve kalkınma modeline uygun olarak optimal bir oranda tutulması gerekir.
Söz gelimi, yalnızca vergi toplayan ve harcayan bir devlet anlayışı da yanlıştır. Hükümetler devlet gücünü kullanarak, kaynak yaratmalı, istihdam yaratmalı ve yaratılan bu kaynakların adil bölüşümünü de sağlamalıdır.
Demokrasi ve insan haklarında gelişme sağlanırsa, halkın devlete bakış açısı da değişecektir.
Ekonomik anlamda ise devleti yeniden yapılandırmak gerekiyor.
* Devlet, istihdam yaratmalıdır. Bunun için bizzat öncü yatırımlar yapmalı ve bu yatırımları zaman içinde çalışanlara devretmelidir.
* Toplumsal faydası, özel faydasından daha yüksek olan, yol, su, liman gibi alt yapı yatırımlarını devlet yapmalı ve işletmelidir.
* Piyasanın bozulması ve tekelleşmeye yol açabilecek örneğin doğal gaz, telefon, elektrik dağıtımı gibi doğal tekelleri devlet yapmalı ve işletmelidir.
* Eğitim ve sağlığı ya devlet yapmalı veya bu hizmetler devlet kontrolünde olmalıdır.