Devlet iktidarların arka bahçesi olmamalı
Cumhurbaşkanı Erdoğan Manisa'da "Kamu bankalarımız, Togg için araç bedelinin yüzde 50'si tutarında 36 ay ve yüzde 0,99 faiz oranı ile kredi kullandıracak." dedi. Bu hesapla yıllık faiz yüzde 11,88 ediyor. Kamu bankaları aynı parayı yüzde 30 faizle satabilirdi. Kamu bankaları aradaki fark kadar kardan yoksun oluyor ve hatta bu bankalar mevduata daha yüksek faiz verdikleri için zarar ediyorlar. Bu zararları bütçe yoluyla işçi - memur - esnafın ve halkın vergilerinden hazine karşılıyor.
Özetle, Bir memurun, bir işçinin araba alma hayali bile yok iken, sayın Cumhurbaşkanı yoksulların ödediği KDV gibi vergilerle, araba sahibi zenginlere kaynak transfer ediyor.
Kaldı ki; sosyal bir faydaya dayanmadığı ve ayrıca yasal olarak ta hükümetlerin kamu bankalarına şuna, buna kredi verin ve bankalara zarar edin deme hakkı yoktur. Medya satışlarında da hükümetin aynı kamu bankalarına müdahale ettiği açıklık kazandı.
Ancak ziraat Bankası kuruluş amacına uygun olarak çiftçiye ucuz kredi verebilir. Çiftçiye verilen desteklerin sosyal faydası var. Çünkü gıda stratejik öneme sahiptir.
Çözüm, 4 kamu bankasını da özelleştirmektir. Çiftçiye ve yatırımlara ucuz krediyi her banka verebilir. Topluma giden sosyal fayda olduğu için, hazine faiz farkını karşılar.
Eğitilmiş, çağdaş ve demokratik toplumlarda siyasi iktidarlar ekonomiyi ve devleti mensup oldukları parti çıkarı için kullanamaz. Siyasi süreç ve denetim buna izin vermez. Ama bizim toplumlarda sosyal fayda ve maliyet bilinci gelişmemiştir. Bir kısım halk çağdaş dünya ile değil, manevi dünya ile ilgileniyor. Biat kültürü oluşmuştur. Demokratik denetim mekanizmaları kaldırılmıştır. Bu nedenlerle hükümetler kamu imkanlarını kendi malları gibi kullanabiliyorlar.
İktisat politikalarının etkin olması için, hükümetlerin sosyal fayda - sosyal maliyetleri dikkate alması gerekir. Ancak bu yolla toplam fayda maksimize edilmiş olur.
Erdoğan, Mart 2015 tarihinde Balıkesir ekonomi ödülleri töreninde "Bu ülkenin Anonim Şirket gibi yönetilmesini istiyorum'' demişti. Böyle bir yaklaşım, iktisadın sustuğu yerdir. Çünkü; gerçekte; özel sektör yönetiminde kâr maksimizasyonu, devlette ise sosyal fayda maksimizasyonu hedeftir. Devletin görevi, dışsallıkları önlemek, sosyal maliyetleri minimize etmek ve sosyal faydayı yükseltmektir.
Ekonomideki kaynakları şirket anlayışı ve özel kârlılık için kullanan her iktidar ekonomiyi buhrana sürükler.
Öte yandan; şirketlerde de planlama var ve fakat AKP iktidarı planlamayı kaldırdı, günübirlik ve keyfi idare istikrarı bozdu.
TELEKOM ve SEKA gibi kamu tekelleri, Et ve Balık Kurumu gibi fiyat düzenleyici işletmeler özelleştirildi. Oligopol piyasa yapısı oluştu, stokçuluk arttı. Halk daha pahalı gıda ve hizmet alıyor.
Devlet parti devleti oldu, bütçe popülizm amaçlı kullanılıyor. Bütçeden para dağıtıldı ve fakat iş yaratmak için yatırım yapılmadı.
Dolar talep garantili Kamu-Özel İşbirliği, yatırım maliyetlerini çok çok artırdı, bütçeyi ipotek altına aldı.
Devleti şirket gibi görmek, kamu kaynaklarını parti çıkarı için kullanmak; sürdürülemez. Ekonomide derin göçükte bu gerçeğin bir yansımasıdır.