Devlet halkın ortak varlığıdır
Türkiye de devlet, her zaman Osmanlı geleneğinden gelen bir saygınlık içinde olmuştur. Osmanlılarda devlet yerine esas itibarıyla mülk sözcüğü kullanılmıştır. Halk, devleti zenginliğin ifadesi ve bitmeyen bir kaynağa sahip varlık olarak görmüştür. İş adamları da her zaman devletten beklenti içinde olmuştur.
Devlete olan bu yaklaşım tarzı, atasözleri ve deyimlerde de kendini göstermektedir. Örneğin halk dua ederken “Allah devlete ve millete zeval vermesin” diye dua ediyor.
Devlet malına göz dikenler, “Devlet malı deniz... Yemeyen domuz” sözünü çıkarmışlar.
Devletle-zenginlik, eş anlamda kullanılmıştır. O kadar ki toplum zenginliğe de devlet demiştir. Örneğin “Devlet adama ayağıyla gelmez” atasözünde, “zenginlik ve talih kişiliği kendiliğinden gelip bulmaz” anlamında kullanılmıştır.
Devletten ve zenginden beklentileri ifade eden atasözü de “Devletli yanını kaşısa, yoksul para verecek sanır” şeklindedir.
Umulmadık bir talihi ifade etmek içinde “Devlet kuşu” deyimi kullanılmaktadır.
Yine toplum devlete olan inancını ve güvenini, “Ya devlet başa... Ya kuzgun leşe...” benzetmesiyle atasözü haline getirmiştir.
Aslında devlet, “Belirli bir ülkede yaşayan ve bir üstün iktidara (otoriteye) tabi, sosyal ve tarihsel süreçte örgütlenmiş insan topluluğunun meydana getirdiği sürekli ve hukukun kendisine kişilik tanıdığı siyasal bir varlıktır.” Bu anlamda siyasetin ve siyasi iktidarın üstünde topluma ait bir varlıktır.
Küreselleşme sürecine spekülatif fonlar hâkim olunca, rahatça at oynatmak için, ilk işleri devlet otoritesini düşürmek oldu. Bu hedeflerini, “Devlet, piyasanın işleyişini engelliyor” sloganıyla gerçekleştirdiler. Çeşitli ülkelerde siyasi iktidarları ya tayin ettiler... Veya satın aldılar.
2008-2009 dünya Küresel krizi, devlet gerçeğini yeniden Dünyada tartışmaya açtı... Çünkü küresel krizin temel nedeni, piyasa -devlet dengesinin bozulması oldu. devletin zayıfladığı, piyasanın oyuncağı olduğu bir ekonomide mutlaka deprem olacaktır. Bu depremi dünya yaşadı ve yaşıyor... O yıllarda en ağır yaşayan ülke de Türkiye oldu.
Türkiye küresel süreçten kan kaybederek geçti. Son 14 yılda 450 milyar dolardan fazla dış cari açık verdik.
Kriz sonrası ise dünyanın en kırılgan beş ülkesi içinde yer aldık.
Maalesef Türkiye’de siyasi iktidarlar devleti kendi malları gibi görüyor... Örneğin devlet bütçesinden halka dağıttığı, kömür, erzak ve diğer imkanları, sanki bir siyasi parti tarafından veriliyormuş gibi lanse edildi.
Oysa ki iktidara göre devlet olmaz. Siyasi iktidar kim olursa olsun, devletin bir hedefi ve ülküsü vardır. Bu hedefler ve ülkü, halkın geleceğini garantiye almak, halkın refahını daha çok artırmak içindir.
Örneğin ABD’de Başkanlar değişiyor... Ancak devletin hedefleri değişmiyor.
Türkiye’de özelleştirme adıyla, devlete ait alt yapı tamamıyla yabancılara verildi. Elektrik dağıtımı, özel sektöre verildi. Devletin elinde üretime müdahale edecek, fiyat stratejisi uygulayarak piyasada bozulan dengeleri düzeltecek araçlar kalmadı.
Devletin istismarını önlemek için halkın Çamlıhemşin’de Hava Bekar kadar cesur olması gerekir. “Devlet bizim sayemizde devlettir” diyebilecek kadar bilinçli olması gerekir.
Eğer Türkiye’de devleti yeniden yapılandırıp güçlendirmezsek, bir siyasi iktidarların istismarından kurtaramayız.