Devlet de halk da yoksullaştı
İnsan yaşamının temel altyapısı hukuktur. İnsan refahının temel altyapısı ise ekonomidir. Her ikisinde de sorun varsa, bu aynı zamanda kritik eşikte olduğumuzu gösterir. Eğer aklımızı başımıza toplarsak düze çıkarız, mevcut düzende inatlaşırsak kriz ötesi daha zor günler yaşarız.
Aslında Cumhurbaşkanı da başkanlığın ikinci yılını değerlendirirken , ''inatlaşmaya gitmeyeceğiz" dedi. Bunun için mevcut durumu iyi değerlendirmek, şeffaf olmak ve algı yaratmaktan kaçınmak gerekir. Zira doğru tespit yapmadan doğru çözüm bulamayız.
Ekonomi, başkanlık sistemi ile birlikte daralmaya başladı. Dolar olarak fert başına GSYH 2014 yılında 12,1 bin dolar iken, 2019 da 9,1 bin dolara geriledi. Yatırımlar 2018 ve 2019 da daraldı. Doğrudan yabancı yatırım sermayesi girişi 2015'te 18,1 milyar dolar iken, 2019 yılında 8,4 milyar dolara geriledi. Bunun da yarısı ölü yatırımdır. Vatandaşlık için konut almaya gelen yabancı sermayedir. İşsiz sayısı ve işsizlik oranı da her yıl artıyor.(Aşağıdaki grafik )
Pandemi bu tabloyu ağırlaştırdı. Pandemi olmasaydı da, işsizlik artmaya devam edecekti. Yerli ve yabancı yatırımlar daralmaya devam edecekti. Çünkü sistemde güven sorunu ortaya çıktı. Türkiye AB çıpasını kaybetti.
Dahası, yalnızca yabancı sermaye çıkmıyor. Yerli sermaye de çıkıyor.
Bu gidişat iflasa varır mı? varmaz. Zira devlet ve ekonomi iflas etmez. Yoksullaşır. 2004 yılında yayınlanan ve Gözcü gazetesindeki yazılarımın yer aldığı kitabımın adı; "Zengin devlet; Fakir millet" idi. Şimdi durum değişti. Devlette yoksullaştı, vatandaşta yoksullaştı. Çünkü cari açık yoluyla dış borç geri ödemeleri nedeni ile yerli ve yabancı sermayenin çıkışı ile Türkiye kaynak kaybetti… İşsizlik arttı… Hem devlet hem de vatandaş yoksullaştı.
Türkiye'nin en büyük riski, dış borç ve döviz riskidir. Birleşmiş Milletler, gelişmekte olan ülkelerin dış borçlarında yeniden yapılanmaya gidilmesini önerdi. Dövize gelince, döviz talebi artınca kur artıyor. Kur daha da artarsa mevduat sahibi kısmen döviz tevdiat hesaplarını bozdurur. Ancak yüksek kur'un getirdiği sonuçlar devletin ve halkın yoksullaşmasını hızlandırır.
Türkiye'nin avantajları var… Genç, dinamik ve müteşebbis bir nüfus yapımız var. Beşeri yatırım fiziki yatırım kadar önemlidir. Bu yatırımı da eğitimde insangücü planlaması yaparak, ideolojik eğitimden uzak durarak beyin göçünü önleyerek korumamız gerekir. Din eğitimi ile teknik ve sosyal eğitimi ayırmalıyız. Eğitimi siyasette ve ideolojide araç olarak kullanırsak, eğitime ayrılan kaynakları çar-çur etmiş oluruz.
Türkiye'nin elinde turizm gibi 'altın yumurtlayan bir tavuk' imkanı var. Bu sektör bu sene pandemi nedeniyle tüm Dünyada durdu. Ama biz devlet olarak turizm sektörüne gerekli önemi vermiyoruz. Bütçe açıkları nedeniyle sektördeki kira ve vergi yükünü artırdık. Bürokrasiyi ağırlaştırdık.
Yine 2000'li yıllara kadar tartışılmayan bir kurumsal devlet vardı. Bu devlet yerinde duruyor fakat zayıfladı. Yeniden kurumsal yapı kazandırmamız gerekir.
Özetle; Devleti ve halkı yeniden zenginleştirmek ve istikrar sağlamak için demokratik, hukuki ve ekonomik altyapıyı bugünkünden yüz seksen derece farklı bir yapıya sokmamız gerekir.