Devlet bütçesi kime çalışıyor?
Bütçe ile ilgili haber ve yorumlar, genel olarak bütçe açıkları ve bütçedeki faiz yükü açısından yapılıyor. Yine bütçeler, bütçe politikası da açısından değil de şirket bütçesi gibi yalnızca muhasebe açısından değerlendiriliyor. Hükümetler açısından da bütçe denkliği ön planda tutuluyor.
Gerçekte ise bütçe açıkları ve faiz bazen gerekli ve isteniyor olabilir.
Ekonominin daralma dönemlerinde, harcamaların artması ekonomiyi canlandırır. Vergilerin bir kısmı tasarruflardan ödendiği için devletin vergi alıp harcama yapması toplam talebin artmasını sağlar. Ancak bu harcamaların mal ve hizmet alımı, personel giderleri ve yatırım harcamalarının ağırlıklı olması gerekir. Oysaki Türkiye de bütçenin çoğu transferlere ve kamu-özel işbirliği yoluyla önceden özel sektörün yaptığı yatırımlara gidiyor. Bütçelerde yatırımların adı bile yok.
Faize gelince, eğer devlet yatırım yapmak için faiz alıyorsa yatırımların yaratacağı katma değer ve verimlilik artışı, devletin yaptığı borçları ödemede kullanılır. Oysaki bizde devlet bütçesi ile yatırım yapılmıyor. Hem de hiç… Ocak-Eylül döneminde sermaye giderlerinin bütçe içindeki payı yüzde 5,9 olmuş. Adına bakarak sermaye giderleri ile yatırım yapıldığını sanmayın… Bu harcamaların tamamına yakını gayrimenkul alımı ve onarımı (Amortisman) için harcanmış. Bütçeden Köydes ve Kalkınma Ajanslarına yapılan ve bütçenin yalnızca yüzde 0,6 (binde 6) oranında yer tutan sermaye transferlerini yatırım olarak alabiliriz. Dikkat edelim; binde 6.
Öte yandan, eğer devlet enflasyonun altında faizle borç alıyorsa, bu reel olarak devlete borç verenlerin aynı zamanda devlete, gizli vergi olarak kaynak transfer ettiklerini de gösteriyor. Yani devletin eksi reel faizle borçlanması aynı zamanda gizli vergi demek oluyor.
Bütçe harcamalarının etkin kullanılıp-kullanılmadığı, bütçe denkliğinden daha önemlidir. Bütçe harcamaları iktidarlar elinde çıkar amaçlı, popülist amaçlı kullanılıyor ve çarçur ediliyorsa denk olsa neye yarar?
Ocak-Eylül, 9 ayda bütçenin yüzde 42,9'u cari transferlere gitmiş. Cari transferler sosyal güvenlik açıkları ve bütçeden halka dağıtılan paralardır. Bunlar katma değer yaratmayan, üretken olmayan harcamalardır. Eğer bütçeden halka dağıtılan paraların bir kısmı ile devlet her yıl yatırım yapmış olsaydı ve para yerine iş dağıtmış olsaydı işsiz sayısı yarıya düşerdi.
Cari transferler içinde popülist harcamalar, hem bütçe dengesini bozuyor hem de kaynakların verimsiz kullanılmasına neden oluyor. Devletin ekonomi içindeki payı yüzde 20 ile yüzde 25 arasında değişiyor. Bu nedenle bütçe politikası iktisat politikasının en önemli aracıdır.
Bu gün; Yaşamakta olduğumuz ekonomik istikrar sorununda harcamaların popülist amaçlı olarak kullanılması ve çarçur edilmesi de etkilidir.
Söz gelimi cari transferler içinde yer alan görev zararları, yatırımlar olarak baktığımız sermaye transferlerinden daha fazla 8,1 milyar lira olmuş.
Dağılımı milyar lira olarak şöyle; KİT'ler 1,7, Halk Bankası 2.2, Ziraat 3,1, diğer 1.0.
Ziraat ve Halk bankalarına ya seçimlerde kredi dağıtmak görevi veriliyor ya da Devlete ait TOKİ ve TOKİ müteahhitleri konut satsın diye enflasyonun altında kredi vermeleri sağlanıyor. Temmuz ayında yıllık enflasyon yüzde 12 iken, kamu bankaları enflasyonun altında faizle konut kredisi verdi. Faizin bir kısmını kendileri bir kısmını ise görev zararı adıyla biz vergilerimizle ödemiş olduk. Bu durumda devlet bütçesi kime çalışmış oldu?
Kamu özel işbirliği kapsamında geçiş garantisi verilen köprülerin, yolcu garantisi verilen hava alanlarının, hasta garantisi verilen hastane yatırımlarının büyüklüğü 67,5 milyar dolara ulaşıyor. Bunlar için 2020 bütçesinden 18,8 milyar lira ayrıldı. Bütçe artık bu projelere çalışacak. Proje iyi, ancak eğer bu projeleri devlet yapsaydı müteahhit karı olmayacaktı. Devlet daha düşük faizle kredi bulacaktı ve böylece proje maliyeti yüzde 20 daha düşük olacaktı. Oysaki şimdi bütçeler bilinen birkaç müteahhide çalışıyor