Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU
Sadi SOMUNCUOĞLU

Devirler, şartlar değişiyor, bazılarının ezberleri değişmiyor

Televizyondaki konuşmalarımı dinleyen bir akademisyen dost, “Solcuları savunmak Sadi ağabeye mı kaldı?” demiş. Hayret doğrusu. Ya meramımızı yakınlarımıza bile anlatamıyoruz, ya köprünün altından çok sular akmış veya bazılarının tuzu kuru. Bizim savunmaya çalıştığımız, ne solcular, ne de sağcılar. Endişemiz sadece Türkiye’miz, hak, adalet ve demokratik rejimimizdir.
Önemli gördüğüm için bu konu üzerinde biraz duracağım.
Biliyoruz ki, dünya değişiyor. Soğuk savaş döneminin 2 kutuplu dengesi artık yok. Dolayısıyla buna bağlı olarak geliştirilen sağ-sol gibi pek çok kavram da anlamını yitirdi. Şimdi dengesiz, güvensiz ve belirsizliklerle dolu yeni bir dünya var. Her an bir sürprizle karşılaşmamız mümkün. Böyle bir dünyada yaşıyoruz.
Bu gerçeği hepimiz görüyoruz da, acaba ne kadarını doğru anlıyoruz? Dünyayı, özellikle bölgemizi ve ülkemizi ilgilendiren önemli olayların analizi, sebep-sonuç ilişkisi içinde şuurla yapılamazsa, olup-bitenlere soğuk savaşın şartları ve kavramlarıyla bakmaya devam ederiz. Yine sağ-sol deriz, bunları soğuk savaş döneminin şartlarına göre değerlendiririz. Halbuki bu dönemde; milliyetçilik, milli-devlet, ulusalcılık, ulus-devlet kavramları var. Bunların ortak paydası aynı. Devletimizin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü savunuyor. Bu olumlu bir gelişme değil mi?
Yine bugünün dünyasında tehdit, dünkü müttefiklerimizden geliyor. Hem de merhametsizce. İşe Sevr’de kaldıkları yerden başladılar. Lozan’ı ve Anayasanızı gözden geçirin. Milli/üniter devletten vazgeçin, etnik/ırk ortaklığına dayalı rejim kurun diyorlar. Bunun için “Çok kültürlülük” kışkırtması yapıyorlar, en kanlı terör örgütlerinden PKK’yı besliyorlar. Borç kıskacına soktukları ülkemizin ekonomisini de büyük çapta ele geçirdiler. Psikolojik savaşla kafaları karıştırdılar. Toklar, açların halinden anlamaz oldu.
Devletimize; Kıbrıs’tan, Ege’den vazgeçin; Ruhban okulu ve Patrikhaneye bağımsızlık tanıyın, Ermenistan’ın iftiralarını kabul edin, toprakları işgal edilen kardeş Azerbaycan’ı desteklemeyin, Barzani kukla yönetimiyle ilişkileri normalleştirin diyorlar. Taviz aldıkça, baskı ve tehdidin dozunu artırıyorlar.
Özetlenen bu ağır tablo herkesin malumu. Malumu da, buna karşı herkes ne yapıyor? Önemli olan bu değil mi? Şehit kanıyla sulanan aziz vatanımızın bütünlüğünü, milletimizin birliğini, milli/üniter devletimizi ve demokratik rejimimizi, bin yıllık egemenliğimizi, her türlü demokratik ve meşru yolu kullanarak savunmak her Türk’ün asli görevi değil mi?
Elbette görevi. Ancak bu mübarek görevi samimiyetle yapanlar kimler? Eğer ulusalcılar ve milliyetçiler bu yolda ön almışlarsa, bundan şikayetçi olmanın bir anlamı olamaz. Bunların geçmişte sağcı-solcu, şucu-bucu olmalarının hiçbir önemi yoktur. Bizim için önemli olan, varlığımızın inançla korunmasıdır. Dün birbirine yan bakanların, bugün ortak paydada buluşmaları, Türkiye’yi savunan gücün artması anlamına gelir ki, bundan haçlıların rahatsız olması gerekir.


Güle güle Nail usta
Erzurum’un derviş mizaçlı, hizmet ehli, yiğit evladı Nail Orhan, 29.04.2009 günü Hak’ın rahmetine kavuştu. Aslen Çamlıhemşinli olan Nail ustayı ilk defa 1964’de askerlik hizmeti için Ağrı’ya giderken, Hemşin Pastanesinde tanıdım. Ankara’da arkadaşlar “Pastacı Nail ustaya mutlaka uğra” demişlerdi. İyi edip gitmişim. Bir daha hiç unutmadım. Erzurum deyince hep O’nu hatırladım ve yolum uğradığında mutlaka pastaneye gidip, sohbet ettim.
Gördüğüm kadarıyla üniversite hocaları ve şehrin aydınları, genellikle orada toplanır, memleket ahvalini sohbet ederlerdi. Bir fikir ve muhabbet ocağı gibiydi. Nail usta hocalara hizmet ederken, mutluluktan adeta uçardı. İbadet yaptığını sanırdınız.
1960’lı, hatta 70’li yıllar hep böyle geçti. Milliyetçi Hareket gelişinceye, dernekler yayılıncaya kadar bu hizmet devam etti.
Allah’tan, ailesine ve sevenlerine başsağlığı, Nail ustaya rahmet dilerim.

Yazarın Diğer Yazıları