Demokrasiyi neden istemiyorlar?
Bir toplumda fert başına gelirin yüksek olması tek başına insanların mutlu olması için yetmiyor. Yediklerimizi daha rahat sindirmemiz için aynı zamanda demokratik ve özgür ortama ihtiyacımız vardır. Demokratik olmayan toplumlarda, büyümenin toplum refahına yansıması mümkün olmuyor.. Aynı şekilde gelir dağılımındaki bozulma da toplum vicdanını rahatsız edecek kadar bozuluyor.
Demokrasinin olmadığı veya aksak çalıştığı rejimlerde insan refahı, toplumsal refah oluşmuyor. Dün, komünizmin halka rağmen halk için sloganı, insanlığın 70 yılını götürdü.. Daha yakın dünlerde Saddam da halk için savaştığını iddia ediyordu ve fakat gerçekte bir diktatördü. Dubai’deki gökdelenler, New York’u aratmıyor. Ancak bir hata yaparsanız, nereye ve nasıl gideceğinizi kimse bilemez. Bunun için el altından turistleri uyaran gönüllüler var. Krallar, şeyhler ve diktatörler ellerindeki gücü paylaşmaz. Dünyanın, ABD ve diğer ülkelerin, bir ülkede illa da demokrasi gelsin diye bir dertleri yok. Herkes ekonomik ve siyasi çıkarlarına göre hareket ediyor. Suudi’lerin ve Katar’ın Suriye ile mezhep kavgası olmasaydı, kimse Esad’a git demeyecekti.
Bugün küreselleşme sürecinde, serbest piyasa ekonomisi yalnızca spekülatif sermaye için geçerlidir. Emek için dolaşım serbestliği yoktur. Hiç olmayacaktır. Bu durum, üretim faktörleri içinde, emek faktörü aleyhine olan anti demokratik bir uygulamadır. Ancak spekülatif sermaye hiçbir zaman emeğin dolaşmasına izin vermeyecektir.
Sonuçta kürselleşmenin, yalnızca bazı ülkelerin refahını artırdığı anlaşıldı. Bizim gibi düşük kur tuzağına düşen ülkeler için, küreselleşmenin çaktırmadan, acısı sonradan çıkacak bir yeni sömürü düzeni aracı olduğu ortaya çıktı.
Özetle; dünya kamuoyu geçirdiği acı tecrübelerden sonra, demokrasi ve özgürlük olmadan, refah olmayacağını öğrendi. Ne var ki eksik demokrasilerde kamuoyunun elinden bir şey gelmiyor.
Demokrasi aynı zamanda bir terbiye ve kültür rejimidir.. Yasalarla ve kağıt üstünde olmaz.. Demokratik terbiye ve kültürün yerleşmesi gerekir. Başlıca göstergesi ise halkın kararlarına saygılı olmaktır. Halkın kararlarına saygılı olursak, düzen kurulur.. Aksi halde adı demokrasi olmaz, anarşi olur.
***
Demokrasinin işlemesi için, gelişmiş bir ekonomi, eğitilmiş ve bilinçli bir toplum gerekir. Türkiye bu noktada laik demokratik Cumhuriyet yolunda atlama taşını geçiyorken siyasi alanda önüne taş konuldu. Yerli ve yabancı lobiler, çıkar grupları işbirlikçiler bu yolu engellemeye çalışıyor.
Siyasi parti genel başkanları birbirini diktatörlükle suçluyor. Ancak önlerine sandık gelince, hiç biri önseçim istemiyor. Hiç biri genel kurullarda rakip istemiyor. Oysa ki demokrasiye geçiş için önce halkın tercihlerinin seçim süreçlerine yansıması gerekir.
Sivil toplum örgütleri bile, demokrasiyi kendi çıkarları doğrultusunda yorumluyor. Söz gelimi, gönüllü sivil toplum kuruluşu olan TÜSİAD, sanayici ve iş adamlarının derneğidir.. Ne var ki şimdiye kadar bir başkanın teknolojiden, verimlilikten ve yatırımlardan bahsettiğini duymadım.. En büyük işlevi ya hükümetleri desteklemek veya hükümetlere kafa tutmak.. Elindeki parasal gücü, kendi hegemonyası için kullanmaktır. Çünkü eğer demokrasi yerleşirse piyasa ekonomisi daha iyi çalışacak.. Rekabet gelecek. Oligopol piyasalar kırılacak.. Spekülatif kârlar ortadan kalkacaktır.
Demokrasiden ve özgürlükten en fazla korkanların başını ise medya çekiyor. Medyanın ekonomi sayfalarına bakın.. Bu sayfalarda yalnızca finans kesimi, zenginler kulübü ve borsa spekülasyonları yer alıyor.. Gazetelerin halkla ve tüketici ile ilgisi kalmamış. Zira, eğer demokrasi gelirse herkesin yaptığının, ayan beyan gün ışığına çıkacağından korkuluyor.