Demokrasiyi istemeyenler, neden istemiyor?
Siyasi, sosyal ve ekonomik politikaların hedefi insan refahıdır. Bu refah kavramı içinde maddi olduğu kadar, manevi tatmin ve huzur da vardır. Fert başına gelirin yüksek olması tek başına insanların mutlu olması için yetmiyor. Yediklerimizi daha rahat sindirmemiz için aynı zamanda demokratik ve özgür ortama ihtiyacımız vardır. Demokratik olmayan toplumlarda, büyümenin toplum refahına yansıması mümkün olmuyor. Aynı şekilde gelir dağılımındaki bozulma da toplum vicdanını rahatsız edecek kadar bozuluyor.
Demokrasinin olmadığı veya aksak çalıştığı rejimlerde insan refahı, toplumsal refah oluşmuyor. Dün komünizmin halka rağmen halk için sloganı insanlığın 70 yılını götürdü. Saddam da halk için savaştığını iddia ediyordu ve fakat gerçekte bir diktatördü.
Bu gün kürselleşme sürecinde, serbest piyasa ekonomisi yalnızca spekülatif sermaye için geçerlidir. Emek için dolaşım serbestliği yoktur. Hiç olmayacaktır. Şimdi, kürselleşmenin yalnızca bazı ülkelerin refahını artırdığı anlaşıldı. Bizim gibi yüksek faiz-düşük kur tuzağına düşen ülkeler için kürselleşmenin çaktırmadan, acısı sonradan çıkacak bir yeni sömürü düzeni aracı olduğu ortaya çıktı.
Özetle dünya geçirdiği acı tecrübelerden sonra demokrasi ve özgürlük olmadan, refah olmayacağını öğrendi.
ABD Başkanları’ndan Jaffersin’in “Bize can veren Tanrı, özgürlüğü de verdi” sözü demokrasinin ve özgürlüğün sembolü olmuştur. Tanrı insanları özgür yarattı. İnsanlar da özgürlüğü korumak için demokrasi rejimini keşfetti. Geliştirdi.
Demokrasi aynı zamanda bir terbiye ve kültür rejimidir. Yasalarla ve kağıt üstünde olmaz. Demokratik terbiye ve kültürün yerleşmesi gerekir. Başlıca göstergesi ise halkın kararlarına saygılı olmaktır. Halkın kararlarına saygılı olursak, düzen kurulur. Aksi halde adı demokrasi olmaz, anarşi olur.
Ne var ki demokrasinin işlemesi için gelişmiş bir ekonomi, eğitilmiş ve bilinçli bir toplum gerekir. Türkiye bu noktada laik-demokratik Cumhuriyet yolunda atlama taşını geçiyorken siyasi alanda önüne taş konuldu. Yerli ve yabancı lobiler, çıkar gurupları, işbirlikçiler bu yolu engellemeye çalışıyor.
Türkiye’de bazı Anayasal kuruluşlar ve bazı dernekler de demokratik gelişmeleri engelliyor. Örneğin Anayasal kurum olan YÖK kendisine Anayasa ve yasayla verilen yetkilerin üstünde adeta dikta rejimi kurdu. Bunun için demokrasiden korkuyor. YÖK, Üniversite öğretim üyelerinden en fazla oy alan rektör adaylarını, Cumhurbaşkanı’na gidecek üç kişilik listeye dahi koymuyor. Cumhurbaşkanı Sezer, bu tür sorunlarda bazen ya listeleri geri gönderirdi. Veya nedenini sorardı. Şimdiki Cumhurbaşkanı Gül sormadan imzalıyor. Çünkü niyeti iyi değil. Hedefi farklıdır. Elbette ki bu şartlarda ne AKP iktidarı, ne de Cumhurbaşkanı, YÖK için demokrasi istemez.
Gönüllü kuruluş olan TÜSİAD sanayici ve işadamlarının derneğidir. Ne var ki şimdiye kadar bir başkanın teknolojiden, verimlilikten ve yatırımlardan bahsettiğini duymadım. En büyük işlevi ya hükümetleri desteklemek veya hükümetlere kafa tutmak. Elindeki parasal gücü, kendi hegemonyası için kullanmaktır. Çünkü eğer demokrasi yerleşirse piyasa ekonomisi daha iyi çalışacak. Rekabet gelecek. Oligopol piyasalar kırılacak. Spekülatif kârlar ortadan kalkacaktır.
Demokrasiden ve özgürlükten en fazla korkanların başını ise medya çekiyor. Medyanın ekonomi sayfalarına bakın. Bu sayfalarda yalnızca finans kesimi, zenginler kulübü ve borsa spekülasyonları yer alıyor. Gazetelerin halkla ve tüketici ile ilgisi kalmamış. Zira, eğer demokrasi gelirse herkesin yaptığı ayan beyan gün ışığına çıkar.