Demokrasiye sahip çıkmalıyız
Bugüne kadar hiçbir seçimde, hiçbir referandumda bugünkü kadar panik yaşanmadı. Bu panik içinde, Sayın Cumhurbaşkanı, Hükümet ve siyasi iktidar, hayır diyeceklere her türlü gözdağı veriyor ve suçlamada bulunuyor. Bu aynı zamanda referanduma gitmenin makul ve inandırıcı gerekçelerinin olmadığını gösteriyor. Makul gerekçeler olsaydı, siyasi iktidar bu gerekçeleri anlatmayı tercih eder ve farklı düşünenleri suçlamazdı.
MHP'nin handikabı daha da büyüktür... MHP ''Evet'' kodlarını açıklarken gerekçelerin başında ''Cumhurbaşkanı halk iradesi ile seçilmiş olduğu gerekçesiyle Anayasadaki yetkilerini zorlamaya başlamış, devletin tepesinde hukuksuzluk iddiaları ortaya çıkmış ve sistem krize girmiştir'' diyor.
Halk da bu gerekçeye karşılık, ''Biz Cumhurbaşkanını mevcut Anayasaya uygun seçtik. Cumhurbaşkanı Anayasaya neden uymuyor. Her seçtiğimiz Cumhurbaşkanı için ayrı bir anayasa mı yapacağız?'' diye soruyor.
Ayrıca MHP'nin evet kodlarında, "birlik ve bütünlük bozulmuyor'' diyor ve fakat insan hakları ve demokratik özgürlükler, genel olarak demokrasi korunuyor, diyemiyor.
Aslında, 1980 darbesi ile siyasi partiler ve seçim kanunu değişti. Halkın ön seçim yoluyla siyasete katılması engellendi. Darbeleri tenkit eden siyasi partiler, darbe yasalarını değiştirmedi. Parti içi demokrasi kalmadı ve lider sultası oluştu. Parti içi demokrasi olsaydı, Bahçeli kalmazdı ve bugünkü başkanlık rejimi oylanmazdı.
Söz gelimi, halka sunulan Anayasa değişikliğinde, Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin kanun hükmünde olduğu ve ayrıca Meclis onayına tabi olmayacağı yazılıdır. Oysa ki şimdi Bakanlar Kurulunun çıkardığı kararnameler Meclis onayına tabidir. Ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi aynı konuda kanun çıkaracak ki, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelsin.
Öte yandan demokrasinin de sınırları var... Söz gelimi kim olursa olsun referandum baskısı için, karşı görüşlülere terörist, PKK yanlısı, Fetö paraleli ve çukur denilmesi anayasanın temel hak ve özgürlüklerine aykırıdır.
Anayasanın siyasi haklar ve ödevler bölümünde madde 67 üçüncü paragrafında ''On sekiz yaşını dolduran her Türk vatandaşı seçme ve halk oylamasına katılma haklarına sahiptir'' diyor. Farklı oy verecek olanları tehdit etmek, vatandaşın anayasal hakkını çiğnemektir.
Dahası, evet çıkacak, terör bitecek deniliyor... Vatandaş da soruyor; Terörü bitirmeyi parlamenter demokrasi mi engelliyor?
Kaldı ki, Olağanüstü Hal içerisinde referandum yapılması hiçbir demokratik anlayışa uymaz.
Referanduma sunulan metinde ''Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler yargı denetimi dışındadır'' deniliyor. Demese de bu teklifte yürütme yasama ve yargı da dolaylı ve dolaysız Cumhurbaşkanının denetimine girmektedir.
Söz gelimi, Anayasa Mahkemesi, hem Anayasal düzenin, hem de demokrasinin güvencesidir. Ancak Anayasanın 12 üyesini Cumhurbaşkanı atayacaktır. 3 üyesini de Cumhurbaşkanının aynı zamanda başkanı olduğu partinin Meclis çoğunluğu atayacaktır. Kaldı ki Cumhurbaşkanının yanlış bir kararname ile yaptığı uygulamaları Anayasa Mahkemesi iptal etse de bir faydası olmayacaktır. Zira Anayasa Mahkemesi kararları geriye işlemiyor.
Türkiye'nin 200 senelik Batılılaşma mücadelesi demokrasi içindir. Demokrasinin olmadığı ülkeler ekonomik anlamda da geri kalmıştır. Yani bizim toplum açısından demokrasi her zaman ilk tercih olmalıdır.