Demokraside tolerans sınırı

Türk Dil Kurumu sözlüğünde Demokrasi “Halkın egemenliği temeline dayanan yönetim biçimi” olarak tarif edilmektedir. Demokratikleşme ise “Demokrasiye uygun duruma gelmek” demektir.
Türkiye’de hiç kimse demokratikleşme karşısında değildir. Demokrasiyi aksatan siyasi iktidardır. Siyasi iktidar, demokrasiyi kendi ajandası ve angajmanlarını gerçekleştirmek için bir araç olarak kullanıyor.
Başbakan, demokratik açılım yoluyla yıllardır bilinen ABD’nin Orta Doğu projesini gerçekleştirmek istiyor. Ne var ki, önce “Kürt Açılımı” , sonra “Demokratik Açılım” dediği bu açılımdan toplum hoşnut olmadı. Gerçekler çok çabuk su yüzüne çıktı. Şimdi Başbakan bu açılım için ortak arıyor. Üstüne atacağı bir siyasi parti kolluyor.
Demokratikleşme halkın sorunlarının daha iyi duyurulmasının bir yolu olabilir. Bunun için, önce halkın demokrasi talebinin olması gerekir... Seçim Kanunu ve Siyasi Partiler Kanunu’nu değiştirerek, milletvekili, belediye başkanı ve diğer seçilecek adayları, siyasi partilerin kayıtlı üyeleri seçerse, o zaman halk demokrasiye katılmış olur. Ne yazık ki AKP iktidarı tersini yapıyor.
Toplumu giderek demokrasi dışına itiyor. Medyayı, sermayeyi tehdit ederek, satın alarak, devletin imkanlarını kullanarak, kendi hegemonyası altına alıyor. Milletvekili dokunulmazlıklarını, söz verdiği halde kaldırmıyor.
Öte yandan, demokrasi halka hizmetin, halkın sorunlarını duyurmanın bir aracı olmalıdır. Oysa ki siyasi iktidar, demokrasiyi, bölücübaşı ile görüşmek olarak uyguluyor. Devleti terör ile aynı masada buluşturup, devletin zayıflamasına sebep oluyor. Halk siyasi iktidarlara, “Devleti geçici olarak yönetmek” görevi vermiştir. Oy hesabı için devleti teröristle aynı masaya oturtmak bugün olduğu gibi terörü azdırmıştır.
Öte yandan, demokrasi diye orduyu yıpratmak, orduya karşı asimetrik propaganda yapmak da, gerçekte toplumun özgürlüğünü riske atmaktır. Zira güvenlik olmadan özgürlük olmaz. Güvenlik zafiyeti, ülkenin bölünmez bütünlüğünü riske sokmuştur.

Yazarın Diğer Yazıları