Demokrasi yoksa yolsuzluk vardır
2007 Nisan ayında, İktisatlılar Vakfı “Yolsuzluğa Bakış” konulu bir kamuoyu araştırması yaptırmıştı. Bu araştırmada, çözülmesi gereken sorunlar nelerdir? Sorusuna deneklerin yüzde 60’ı işsizlik, yoksulluk ve hayat pahalılığı şeklinde cevap vermişti.
Araştırmanın konusu olan yolsuzluğu ise aynı denekler önemsiz görmüş ve yalnızca yüzde 8.9’u yolsuzluğu çözülmesi gerek en önemli sorun olarak görmüştü.
Kamuoyu tarafından yolsuzluğun beşinci sırada bir sorun olarak görülmesi, yolsuzluğun halk nezdinde normalleştiğini de gösteriyor. 2007’den bu yana, toplum yolsuzluğu daha çok kanıksadı... Bunu “Deniz Feneri” gibi tartışmasız yolsuzluk örneklerine karşı, toplumun yeteri kadar tepki göstermiyor olmasından anlıyoruz.
Halkın, yolsuzluğa karşı duyarsız olmasının başta gelen nedeni, herkesin geçim ve yaşam derdine düşmesidir. 5 milyonu geçen işsiz sayısı yanında, çalışanlar açısından da özel sektörde ve devlette iş güvencesinin zayıf olmasıdır. Gelecek korkusu, insanları sosyal olaylara karşı, yolsuzluğa karşı daha duyarsız yapıyor.
Öte yandan, halkta “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” gibi bir anlayış da mevcuttur. Bu anlamda yolsuzluğun toplumsal maliyetleri göz ardı edilmektedir.
Avrupa Birliği 2009 Türkiye İlerleme Raporunun birinci sayfasında “Yolsuzluk pek çok alanda halen yaygındır”. Dördüncü sayfada “Mali şeffaflığı artırmaya yönelik tedbirlerde duraklama ve hatta bazı durumlarda geriye dönüş olmuştur” ve aynı sayfada “Devlet yardımlarının şeffaf olmayan biçimde verilmesine devam edilmiştir” deniliyor.
Avrupa Birliği raporunda yer alan bu yolsuzluk tespitlerine Medya da yer vermedi. Meclis genel kurulunda gündeme getirdim, kimse tepki göstermedi.
Siyasette bu güne kadar, çok açık birkaç örnek dışında kimse yolsuzluktan dolayı hesap vermemiştir. Siyasi partiler İktidardaki partiler için tehditlerde bulunuyor. Ancak, kendileri iktidar olunca hesap sormayı unutuyorlar. Yani ” Yapanın yanına kâr kalıyor.
Bu nedenledir ki, hiçbir varlığı olmayan bazı politikacılar, kısa sürede en zenginler arasında yer alıyorlar... Ve bunlar maalesef siyasette daha başarılı oluyorlar.
Bu gün yolsuzluk olayına, beni çok rahatsız eden bir söz nedeniyle girdim... Bir siyasetçi, bir delegeye, falan adamın şu yolsuzlukları yaptığını biliyor musun... diye soruyor... Delege “Biliyorum... Bize hırsız lazım” diye cevap veriyor.
Ben bir çok defa “Hırsızsa bizim hırsız” sözüne şahit oldum.
Siyasette yolsuzluk yapanlar, sahte evrak düzenleyenler, adam dolandıranlar da, mahkemeleri uzatıyor... Milletvekili oluyor.. İşi soğutuyorlar.
Siyasi açıdan bir siyasi partinin “Milletvekili dokunulmazlığı kalksın” demesi yetmez. Ayni siyasi partilerin, bu tür ithamlar altında olanları veya hakkında mahkeme kararı olup da, Yargıtay’da itiraz aşamasında olanları, aklanıncaya kadar milletvekili yapmaları doğru değildir.
Ayrıca, dokunulmazlıkların kaldırılması, yolsuzluğun önlenmesinde tek başına çözüm değildir. Daha önemlisi, siyasi partiler ve seçim kanununu değiştirerek, Başbakanların yasama organına hakimiyetini de önlemek gerekir. Halkın demokrasi talebinin yolunu açmak gerekir. Seçmenin seçilmeden daha önemli olduğu bir demokratik ortam yaratmak gerekir.
Aksi halde, dokunulmazlığın kaldırılması konusundaki taleplerin samimiyeti tartışılır.