Demokrasi ve kalkınma (1)

Bu sene Gayri Safi Yurt İçi Hasıla'da büyüme oranının yüzde 2.5 gibi düşük bir düzeyde olması bekleniyor. Fert başına indirgersek yüzde 1'e yakın oluyor. Yüzde bir gelir artışı ile, tasarruf yaratamayız, istihdam yaratamayız, dış borçları çevirmekte zorlanırız. Bunun için artık bir an önce normalleşmeye geçmek zorundayız. Sürekli darbe terörünü konuşursak, içte ve dışta yatırım sermayesi için olumsuz imajı devam ettirmiş oluruz.

Siyasi sorunlar, partilerarası diyalogun artması ile daha ılımlı bir ortama girdi. Ekonomik ve sosyal sorunları tartışmaya ve uzun dönemli çözümlere odaklanmalıyız.

Uzun dönemde çözülmesi gereken ve birbirine bağlı iki önemli sorun var... Demokrasi ve ekonomik kalkınma.

Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde ekonomik kalkınma veya iktisadi gelişme, Gayri Safi Yurt İçi Hasıla'da büyümeyi de içine alan daha geniş bir kavramdır. Ekonomik büyüme yanında sosyal ve siyasi gelişmeyi de birlikte ifade eder.

Söz gelimi, kişi başına düşen doktor sayısı, çocuk ölüm oranı, kişi başına düşen gazete, okuma oranı, öğretmen sayısı gibi sosyal ölçütlerle çevre şartlarının iyileşmesi de kalkınmanın birer göstergesidir. Ayrıca teknolojik gelişme de kalkınmanın bir unsurudur.

Demokrasi ise kalkınmayı ve toplumsal refahı destekleyen önemli bir unsurdur. Gelir artışı yüksek ve fakat yaşam kalitesi düşük, katılımcı demokrasiye sahip olmayan bir toplum kalkınmış bir toplum değildir.

Başka bir ifade ile, gelişmekte olan ülkelerin, gelişmiş ülke statüsüne geçmeleri ve toplumsal refahın artması için, yalnızca GSYH artışını yani büyümeyi değil aynı zamanda yukarıdaki gelişmeleri de birlikte tamamlamaları gerekir.

Son 35 yıldır hızlanan küreselleşmenin geldiği bugünkü konjonktürde, ekonomide durgunluk ve fiziki yatırımlarda gerileme yaşanıyor. Buna karşılık dünyaya bakarsak, siyasi anlamda dünyada demokrasi talebi artıyor ve fakat ekonomide kesintiler ve duraklama yaşanıyor.

Gelişmekte olan ülkelerin kalkınma sorunu, küreselleşme sürecinde tamamıyla sıcak paranın, spekülatif sermaye hareketlerinin getirdiği suni refah nedeniyle unutulmuştur. Dahası Soros gibi spekülatif sermaye gelişmekte olan ülkelerin siyasetini de yönlendirmiştir.

Türkiye'de de Soros'un Açık Toplum Enstitüsü, bazı vakıf ve derneklere, medya kuruluşlarına maddi kaynak aktarmıştır. 2001 yılında kurulan Türkiye Ofisi faaliyetlerine 31 Aralık 2008'de son vermiştir.

Öte yandan küreselleşme, Çin ve Hindistan gibi birkaç devlet dışında, devletler arası gelişmişlik farkını açmıştır. Ayrıca ülke içinde birçok gelişmekte olan ülkede gelir dağılımının daha çok bozulmasına yol açmıştır.

Buna karşılık küreselleşme ile gelişen iletişim ve haberleşme toplumların çevre ile etkileşime girmelerini, gelişmiş ve refah toplumlarının yaşam tarzlarını öğrenmelerine neden olmuştur. Bunun içindir ki küreselleşme sürecinde aynı zamanda toplumların demokrasi ve refah talebi artmıştır.

Öte yandan, uzun dönemde demokrasi, kalkınmanın olmazsa olmazıdır.

Zira piyasa ekonomisi ile demokrasi arasında doğrudan bir ilişki vardır.

Ne yaparsanız yapın, demokrasinin olmadığı bir ülkede serbest piyasa şartları da oluşmuyor. Yatırımlar için güvenli ortam olmuyor. Ekonomide etkinlik ve verimlilik düşük kalıyor.

Demokrasilerde bireylerin yönetime katılması, iç dinamiklerin daha aktif olmasını sağlamakta ve sinerji yaratmaktadır. Mülkiyet haklarının demokratik sistem tarafından garanti altına alınması yatırım risklerinin azalmasına ve teşebbüs ruhunun yeşermesine neden olmaktadır.(Yarın devam edecek.)

Yazarın Diğer Yazıları