Demokrasi varsa özgürlük vardır

Ünlü düşünürler ve atasözleri insan özgürlüğünün doğal hak olduğunu, insanların özgür doğduğunu savunurlar.

Jean Jacques Roussaeu; "Özgür doğan insan her yerde zincire vurulmuştur."

John Locke; "Her insan iki hakka sahip olarak dünyaya gelir. Birincisi, başka insanların üzerinde hiç bir gücünün söz konusu olmayacağı özgürlük hakkıdır. İkincisi ise, mülkiyet hakkıdır."

Thomas Jefferson; "Bütün insanlar eşit yaratılmışlardır. Yaradanları tarafından vazgeçilmez haklara sahip kılınmışlardır. Bu haklar; yaşam, ozgürlük ve mutluluğa ulaşma hakkıdır."

Namık Kemal; "Ne mümkün zulm ile bidad ile imha-i hürriyet."

John Hospers; "Hiç kimse bir başkasının efendisi ya da kölesi değildir."

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK; "Özgürlük olmayan bir ülkede ölüm ve çöküntü vardır. Her ilerlemenin ve her kuruluşun anası özgürlüktür."

Epiktetus; "Ayaklarıma pranga vurabilirsiniz, fakat inancıma vuramazsınız. Zeus bile beni mağlup edemez."

Martin Luther King Jr. ; "Tanrı, siyah, kahverengi ya da sarı insanların özgürlüğünü değil, tüm insan ırklarının üstünlüğünü istiyor."

Alexander Hamilton; "Sivil özgürlük, doğal özgürlük demektir.''

İnsan doğuştan özgür olmasa ve demokrasi insanın doğasında olmasa, aynı insanlık tarih içinde bu kadar bedel ödemezdi.

Demokrasi ve özgürlük konuşurken, kölelik kurumunu ayrı tutmak gerekir. Kölelik kendine özgü bir insanlık vahşetidir; anti demokratik veya otokrasi içinde değerlendirmek mümkün değildir.

Özgürlük doğalsa neden inanlar geçmişte veya bugün birine biat etme ihtiyacı duymuştur?

Her şeyden önce toplumsal yaşamı koordine edecek, koruyup kollayacak, kural koyacak otoriteye ihtiyaç var. Bu otorite devleti organize der. Geçmişte imparatorlar ve krallar ve bugün de emirleri, krallar ve demokrasinin olmadığı bir çok ülkede diktatörler, kendilerini devletin sahibi olarak görmüştür.

İster fiziki güç, isterse de tesadüfler toplumlarda güç odakları yaratmıştır. Meşhur Japon hikayesi, 7 Samurai, haydutlardan kurtardıkları köyde sonradan eğer isteselerdi bir dikta rejimi kurabilirlerdi.

Bu güç odakları kötü niyetli olursa, Hitler gibi devlet imkanlarını kullanarak siyasette bir defa seçildikten sonra dikta rejimi kurabiliyorlar.

Geçmişte ve bugün krallar ve diktatörler, popülizm yoluyla, zor kullanarak, din istismarı yoluyla, devlet imkanlarını kullanabiliyor. Sonrasında bu çıkarlardan vazgeçmek hem tehlikeli oluyor, hem de kötü niyetli olan diktatörler bu imkanları güçlerini artırmak ve devam ettirmek için kullanıyorlar.

Yok farkları birbirinden

Kalıcı bir demokrasi kültürünün oluşması için toplumda demokrasinin yaşanmış olması gerekir. Sovyetler 70 yıl radikal sol yönetim altında dikta rejimi yaşadılar. Çarı gönderdiler ve fakat Stalin çardan daha lüks yaşadı daha fazla diktatör oldu ve halka daha çok zülüm yaptı.

Aynı Rus halkı, Komünist Parti'den sonra yeni bir diktatör Putin'i yarattı.

Radikal solda Stalin ile radikal sağda Hitler arasında, insanlığa zulüm açısından hiçbir fark yoktur.

Daha yakından baktığımızda, diktatörlerin yüzde 90 oranında eğitimsiz ve deli oldukları anlaşılıyor. Aksi halde hiçbir diktatör bu kadar kendi toplumunu istismar edemezdi, sonu olmadığı halde diktatörlüğü bu kadar tırmandırmazdı.

Öte yandan henüz 200 yıllık bir geçmişe sahip olan demokraside de iktisatta olduğu gibi konjonktür evreleri ortaya çıkmıştır.

20. asrın ilk yarısına radikal düşünceler ve diktatörler hâkim olmuştur. İkinci yarısında demokrasi gelişmiş ve büyümüştür. Son on yıldır da demokraside gerileme yaşanıyor. Bazı ülkelerde gerçek sonrası politikalar (post Post-truth politics - post-reality politics) etkili oluyor.

Avrupa demokrasinin, insan haklarının ekmek su kadar önemli olduğunu ve ekonomiden önce geldiğini ilan etti.

Birleşmiş Milletler Demokrasi Fonu (UNDEF) sivil toplum örgütleri demokrasi projelerini finanse ediyor. Bu projeler ;

* Cinsiyet eşitliği

* Hukukun üstünlüğü ve insan hakları

* Gençlerin katılımı

* Sivil toplumun hükümet ile etkileşiminin güçlendirilmesi

* Medya ve bilgi edinme özgürlüğü

* Seçim süreçleri, gibi konuları kapsıyor.

Bunlar yetmiyor. Yetseydi bilgi çağında diktatörler olmazdı. Diktatörlerin seçim kaybetmedikleri örnekleriyle sabittir. Bu durumda Birleşmiş Milletler demokrasiyi gerçeğe uygun tarif etmeli ve diktatörleri tasfiye etmelidir. Yoksullukla mücadele gibi, diktatörlükle de mücadele kararları almalıdır.

BM Güvenlik Konseyi'ni değiştirmelidir. Kararlar genel kurulda alınmalıdır. Zira demokrasi; Çin ve Rusya gibi demokratik olmayan ülkelerin iki dudağı arasında olmamalıdır. Kaldı ki serbest seçim olmadığı için diktatörler ilgili ülkelerdeki halkı temsil etmiyorlar.

Yazarın Diğer Yazıları