​​​​​​​Demokrasi olmadan kalkınma olmaz

Demokrasinin olmadığı ülkelerde ekonomi büyüme olsa da sürdürülemiyor. Zira otokrasi anlayışı ile serbest piyasa anlayışı farklıdır ve sürdürülemez. Hemen akla Çin geliyor. Çünkü Çin'de de tek parti diktasi var. Buna rağmen Çin'de büyüme oranları rekor kırdı. Bunun içindir ki ABD'den sonra GSYH'sı ABD'den sonra ikinci sırada. Ne var ki aynı zamanda da 1 milyar 420 milyon nüfusu var. Fert başına gelir dünya ortalamasının altındadır. Bu şartlarda büyüme şampiyonu fakat iktisadi kalkınmışlık seviyesi düşüktür. Katar'da ise tersi fert başına gelir yüksek ve fakat yine kalkınmış bir ülke değildir.

Ekonomik büyüme, ulusal gelir düzeyindeki ve fert başına düşen ulusal gelirdeki artışı işaret eder. Ekonomik kalkınma ise büyüme yanında, kişi başına düşen doktor sayısı, çocuk ölüm oranı, kişi başına düşen gazete, okullaşma oranı, öğretmen sayısı gibi ölçütlerde ve çevre şartlarının iyileşmesi demektir. Toplumun refah seviyesini kalkınma belirler. Demokrasi yoksa bir süre büyüme olur ve fakat kalkınma olmaz. Çünkü otokrasilerde toplumun kalkınma talebini yansıtacak siyasi mekanizma yoktur.

Dahası iktisadi kalkınma, eğitim seviyesini yükseltir. İnsanların bakış açısını değiştirir. Radikal ideolojik saplantılardan uzak tutar.

İktisadi kalkınma aynı zamanda orta sınıfın siyasi rolünü etkiler. Bu grubun bilinçli siyasi tercihleri demokratik olan partileri teşvik eder, aşırı ideoljik ve otokrasi eğilimli partileri törpüler.

Bu anlamda günümüzde de, üst gelir gurupları ile siyasi iktidarlar arasında çıkara dayanan ilişkiler daha fazladır. Bu yolla kaynakların dikta elinde veya bir azınlık grupta toplanması, gelir dağılımını bozar. Devletin sağlık, eğitim ve istihdam yaratmak için ayırması gereken kaynakları, otokrasiyi sürdürmek için destek olanlara dağıtması, gelir dağılımı yanında refah göstergelerini de düşürür. Uzun vadede kaynak kullanımında etkinlik azalır. Kaynak kullanımda etkinliğin düşmesi, orta ve uzun dönemde büyümeyi de düşürür.

Otokraside, dikta rejimlerinde diktatörler varlıklarını sürdürmek için veya maddi imkan sağlamak için ticari faaliyetleri de yönlendiriyor.

Yıllık petrol ihracatı 200 milyar dolar civarında olan ve dünyanın en zengin yirmi dördüncü ülkesi olan Suudi Arabistan'ın 27 milyonluk nüfusunun 6 milyonu yoksulluk sınırında yaşıyor. Nüfusun yüzde 30'u gecekondularda, halkın yüzde 37'side kirada oturuyor.

Dünyada iktisadi gelişmesini tamamlamış ülkelerin tamamında, demokratik temele dayanan kurumlar oluşmuştur. Demokratik temele dayanan kurumlar, şeffaf devlet, siyasi partiler ve seçimler, hukuk düzeni, özgür ve tarafsız basın, mülkiyet haklarını garanti altına alan ekonomik, sosyal ve hukuki düzendir.

Geçmişte ve bugün kıtlık yaşayan ülkeler, sömürge ülkeleri, tek partili ve dikta rejimlerinin olduğu ülkelerdir.

Demokrasilerde bütçe ve kamu harcamaları, hükümetlerin tasarrufları meclis tarafından denetlenir. Otokratik yönetimlerde denetim kanalları tıkalıdır. Aksi halde adı otokrasi olmaz. Diktatörler varlığını sürdürebilmek için devlet imkanlarını, ekonominin kaynaklarını yakın ve kendisini destekleyen çevre ile bölüşmek zorundadır.

Özet olarak söylemek gerekirse, otokrasi yaşayan ülkelerde, tek partili rejimlerde, diktatörlüklerde tanım gereği kalkınmadan söz edemeyiz. Çünkü artık, insan hakları özgürlükler, insani gelişme gibi demokratik gelişmelerde kalkınma tanımı içindendir. Yani demokrasinin olmadığı rejimlerde de kalkınma yoktur.

Demokratik ülkelerde de grevler gibi olaylar bazen büyümeyi olumsuz etkiler. Ancak grev yapmakta kalkınmanın bir göstergesidir.

Buna karşılık tersine otoriter rejimlerin de üretimi maksimize etme gibi bir argümanlarının olmadığı ve bunun içinde kalkınmayı engellemekte olduğu söylenebilir.

Demokrasiler yatırım için güven ortamı yaratır. Yerli kaynaklar ülkede kalır , spekülatif olmayan yabancı kaynak girişi olur. Geleceğe ilişkin belirsizlikleri azaltır. Refah talebi artar. Kalkınmayı hızlandırır.

Yazarın Diğer Yazıları