Demokrasi nasıl güçlenir?

Haziran’da yapılacak genel seçimler, aynı zamanda Türkiye’nin demokrasiyi yerleştirmesi için bir fırsattır. Bu fırsat parti içi demokrasiye bir türlü geçemeyen siyasi partilerin, ön seçim yapmaları halinde kullanılmış olacaktır.
Tüm siyasi partiler, daha demokratik bir anayasa istiyor. Hepsi 1980 darbesinin izlerini değiştirmek istiyor. Bu anlamda bütün siyasi partilerin çalışması var. Hepsi Avrupa’ya uyan bir demokrasi istiyor. Gel gelelim ki aynı siyasi partilerde parti içi demokrasi yoktur. Ön seçim yoktur. Yine hepsinde genel başkanların tek seçici olarak yaptıkları blok liste uygulaması devam ediyor.
Türkiye 1946 yılında demokrasiye geçti. Ancak bugüne kadar aradan geçen 64 yıl içinde demokrasi sık sık kesintiye uğradı. Parti içi demokrasi yerleşmedi. Milletvekili ve belediye başkan adayları tayinle yapıldı. Milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasını isteyenler, parti içi demokrasiye gelince, görmezlikten geldiler.
Üyelerin seçtiği ilçe örgütleri, delegenin seçtiği il örgütleri kılıfına uydurularak, ancak gerçekte keyfi olarak görevden alındı.
Bu şartlarda siyasi partilerin demokrasi talebine kimse inanmaz.
Demokratik uygulaması olmayan bir siyasi partinin, demokratik anayasa istemesi, takiye yapmaktır.
Bugünkü Siyasi Partiler Kanunu,Seçim Kanunu ve siyasi partilerde, parti içi demokrasiye aykırı hükümler yoktur. Aday seçiminde üyelere gitmeyi engelleyen bir hüküm yoktur.
Siyasi partilerde tersine, üyelikten tutun, adaylığa kadar her uygulama anti demokratiktir.
Örneğin, bir siyasi partiye üye olmak kişilerin tercihine bağlı olmalıdır. Siyasi Partiler Kanunu da bunu öngörüyor. Kanunun 11. maddesi, “On sekiz yaşını dolduran, medeni ve siyasi hakları kullanma ehliyetine sahip bulunan her Türk vatandaşı bir siyasi partiye üye olabilir” diyor.
Elbette siyasi partilere üye olmak için meslek ve iyi hal durumu ile ilgili bazı sınırlamalar olacaktır. Ancak uygulamada bir partiye üye olmak o kadar kolay değildir. Dost, akraba ve kişisel ilişkiler ön planda tutulmaktadır.
Bir başka örnek verelim... Siyasi Partiler Kanunu, üst kurulların seçilme şeklini partilerin tüzüğüne bırakmıştır. Yasaya “Merkez karar ve yönetim organlarının üyeleri büyük kongrece seçilir. Diğer merkez organlarının seçim usul ve esasları parti tüzüğünde belirtilir.” şeklindedir. Dolayısıyla siyasi partiler isterlerse daha demokratik olan çarşaf listeyi tercih edebilir. Ancak hiç biri çarşaf liste uygulaması yapmıyor.
Siyasi partilerde demokratik olmayan uygulamalar, yetki ve sorumluluğun paylaşılmıyor olması, eğer parti iktidarda değilse, parti içi çekişmelere neden oluyor. Parti iktidarda ise aday yapılmayanlara çıkar sağlanarak susturuluyor.
Bu anlamda Haziran 2011 seçimleri için, siyasi partilerde milletvekili adaylarını kayıtlı üyeler seçerse parti içinde, genel başkana ve merkez yönetim kurullarına tepki olmaz. Yok eğer genel başkanlar ve merkez kurulları tayin ederse, aday olamayanlar tepki gösterir ve parti içi çekişmeler artar.
Kaldı ki, milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasını ve kürsü dokunulmazlığı ile yetinilmesini isteyenler, önce parti içi dokunmaları, görevden almaları, parti içi tasfiyeleri durdurmalıdır.
Demokrasinin güçlendirilmesine CHP’nin katkısı daha fazla olmalıdır. Hatta bu husus CHP’den beklenen bir misyondur. Zira devleti kuran, demokrasiyi getiren CHP, önce kendisi parti içi demokrasiyi getirerek, seçimde halkın tercihlerine başvurmayı seçmelidir.
Ne var ki, Genel Başkan Kılıçdaroğlu, 2 kurultayda da blok liste uygulamasını seçti. Bugüne kadar ön seçim taahhüdünde bulundu. Eğer ön seçimi bir kaç ilde yaparsa, bu uygulama daha büyük bir yanlış olur. CHP’ye zarar verir.
Demokrasi lafla olmaz. Uygulamayla olur. Yıllardır bunu yazıyorum. Bir beklentim olduğu için değil, Türkiye’nin geleceği için siyasi partilerin demokrasiyi güçlendirmesini istiyorum. Beklentim yok diyorum... Çünkü bir buçuk sene önce, bir daha milletvekili adayı olmayacağımı açıklamıştım.

Yazarın Diğer Yazıları