Demokrasi lafla yürümez
CHP ve MHP'de taban isyan halindedir... Muhatap genel başkanlardır... MHP Genel Başkanı Bahçeli, mevcut yasaları ve parti tüzüğünü hiçe sayarak, ''delegeler imza toplasalar bile salona sokmam'' diyor. Mevcut siyasi iktidarı yargı üzerinde baskı yapmakla suçlayan Bahçeli, gerektiğinde hukuku askıya alabiliyor.
CHP'ye gelince... CHP'de parti içi demokrasi topaldır. Ancak demokrasiye inanmış bir taban olduğu için partiyi demokrasi çizgisine zorluyor.
Olağanüstü kurultay için Kılıçdaroğlu'nun net bir tavrı yoktur... Ancak, ön seçimden kaçıp, merkez yoklaması ile aday olanlar, olağanüstü kurultay istemediklerini söylüyorlar. Parti tabanından güven almamış ve yalnızca genel başkan tarafından atanmış olan bu gibilerin, aslında temsil ve konuşma hakları yoktur. Muhtemeldir ki eğer olağanüstü kurultay yapılırsa, bu gibiler parti yönetimi dışında kalacaklardır.
Zaten CHP'de daha demokratik düşünenler, olağanüstü kurultay istiyorlar. Çünkü mesele genel başkanlık seçimi meselesi değildir. Kılıçdaroğlu ve Parti Meclisi kendilerini seçen delegeye hesap vermelidirler. Eğer bu hesap olağan kurultaya kalırsa, bu delegeler önemli ölçüde değişecektir. Ayrıca delege seçimi piramit gibi tepeden tabana yapılmaktadır. Genel merkez işine gelmeyen bir kısım illeri görevden aldı ve alacaktır. Olağan kurultay dikensiz gül bahçesi olacak ve fakat, demokratik açıdan ve işlev açısından partiye bir katkısı olmayacaktır.
Kılıçdaroğlu kurultayda kadrolarda bir değişme olacak diyor... Ancak eğer kurultayda seçimler baskı altında değilse ve delege demokratik yolla karar verecekse, bunu nasıl söylüyor? Belki delege farklı karar verecektir.
CHP'de bazı konular tüm kamuoyunda tartışılıyor. Parti tabanında tartışılıyor. Eğer bu konuları sayın Kılıçdaroğlu'nun kendisi bilmiyorsa istihbarat noksanı var, biliyorsa gereği için neden kurultayı bekliyor?
Öte yandan CHP, Merkez aday kontenjanını yüzde beşe düşürecek ve MYK üyelerinin tamamını ön seçime girmeye zorlayacak yeni bir tüzük tadilatı yapmalıdır.
Bugünkü durumda, bir takım hesaplarla ön seçim konusu ve adaylık konusu aşırı istismar ediliyor. Eğer ön seçimde bu tür açık kapılar bırakırsak, partiyi 50 yıldan daha geri götürmüş oluruz. 1965'te parti içi demokrasiyi zorlayan CHP, bugün demokrasi açısından çok kan kaybetmiş olur.
Genel de demokrasi penceresinden bakarsak, bugünkü Siyasi Partiler Kanunu, 50 yıl öncesine göre çok geridedir. 1965 yılında çıkarılan 648 sayılı yasada milletvekili adaylarını tespit etmek için, ''her seçim çevresinde parti kütüğüne kayıtlı bulunan bütün parti üyelerinin katılabilecekleri bir ön seçimle tespit edilir'' hükmü yer alıyordu.
Bugünkü merkez yoklaması garabetini, 1980 darbesi getirmedi. 1986'da siyasi partiler getirdi. Parti liderleri bu hususu ya incelemiyor ve bilmiyor veya biliyorsa ''darbe kanunu" diye kasıtlı söylüyorlar.
1983 yılında çıkarılan 2820 sayılı kanun, adayların belirlenmesinde bütün kayıtlı üyelerin katılacağı bir ön seçimi zorunlu kılmıştı. Gerekçesinde de adaylık belirlemede en meşru kaynağın partiler üstünde demokratik irade olduğu vurgulanmıştı.
Ne var ki 1986'da iktidar partisi ANAP, mevcut kanunda değişiklik yaparak aday belirleme yöntemini siyasi partilerin kendi tüzüklerine bırakan kanunu çıkardı. Meclis'te bulunan Halkçı Parti ve Doğruyol Partisi'nin, itirazları dikkate alınmadı.
Netice olarak, demokrasi açıklık ve şeffaflık rejimidir. Lafla başka uygulama ile başka demokrasi anlayışı olmaz.